İNSAN duygularıyla renklenir. Akıl, gönül, ruh, beden, kafa, eklemler, iç organlar. İnsan 212 kemikten, kilometrelerce sinir ve damardan, lenften, kandan, ilikten, yüzeyini kaplayan metrekarelerce deriden ibaret bir mahluk. Akıla önem veren ortak görüşler olduğu gibi gönüle önem veren ortak anlayışlar da var. Sinirler, davranışlar, duygular hastalığın ve tedavinin konusu olmuştur. Tıp dünyası daha çok beden dışı ve içi ile ilgili hastalıkların tedavisiyle uğraşır ve halkın anladığı da budur. Ama modern yıllarla birlikte ruh sağlığı, davranışlar, algıların yönetimi de tıp dünyasının ilgi alanında ağırlık kazanmıştır. Ama yine de ruh sağlığı doktoruna gitmeyi insanımız içine sindirememiştir.

Tek mesele çok kazanmak

İnsanlar başka insanlara karışmayı, müdahale etmeyi çok seviyor. Kimse kendi ayıbını, kusurunu, taksiratını gidermeye çalışmıyor. Başkalarına faydalı olmayı da hedeflemiyor. Herkesin tek meselesi var. Daha çok kazanmak ve daha çok harcamak, tüketmek. Bunun için de siyasi güç odaklarıyla birlikte düşünmek ve konuşmayı bir yol olarak bellenmiş. Cemiyet hayatında kimse yalnız değildir. Giyim kuşamıyla, bıyık ve sakalıyla, başörtüsünü bağlayış biçimiyle, tercih ettiği bedensel giysi ile ve kullanılan kelimelerle ve daha yüzlerce eklerle her insan hangi görüş ve telakki, anlayış sahipleriyle birlikte olduğunu ilan ediyor. Maddi kazanç elde ediyor ya da elde etmeye layık olduğunu duyurmuş oluyor.

İç dünyayı dışarısı şekillendirir

Bu telakki öbeklerinin insanları kendi meselesiyle meşgul olsa, kendini anlatsa sorun yok denebilir. Ama hayır, hem başka öbeklerdekiyle kavgaya tutuşuyor, hem de kendi öbeğinde yer alanlarla da yarışıp, kavga ediyor. Asla kimse kimseyi anlamaya yanaşmıyor, kendi anladığının doğruluğunu kabul ettirmeye çaba harcıyor. Düşünen, konuşan, yazan insanlar kendilerini özgür hissedebilir, kısıtlı da hissedebilir. Bu kişinin kendi iç dünyasıyla alakalı bir durumdur. Ama bu iç dünyayı şekillendiren, renklendiren dış dünyasıdır. O kişinin içinde bulunduğu dış dünya ve şartlar, onun iç dünyasını biçimlendirir, aydınlatır, puslandırır, sislendirir, ışıklandırır. O insan, ‘kendimi kısıtlanmış hissediyorum’ dedi diye başkalarının saldırısına, ayıplamasına muhatap edilemez. ‘Neden böyle dedin’ diye linçe girişmek yerine, ona bir telefon kadar yakın olanlar arayıp sohbet edebilirler, dertleşebilirler, gerçekten de kendisini öyle hissetmesine yol açan durumlar varsa, o hallerin izalesine çalışmak kardeşliğin gereğidir. Ama mesele başta söylenen cümlede gizli. Herkes kendi öbeğinde yer alanları bile ‘Bak ben ondan daha sadığım, o sadakatsizlik gösterdi. Ona verilen olanakları alın ve bana verin. Ben daha çok kazanayım, daha çok harcayayım, mutlu olayım’ demeye getiriyorlar.

İnsanları anlamaya çalışın

28 Şubat ‘askeri baskı uygulaması’ bir çok bakımdan eleştirilebilir. Ama yine de..... İşte bakınız söylemekte kısıtlanıyorum. Söylersem başıma geleceklerden korkuyorum. Bir etiket yapıştırmalarından, sonra da o etikete göre fiyat biçmelerinden korkuyorum. ‘Efendim kendini kısıtlı hissettiğine göre demek ki sen bizim öbekten değilsin’ diye başlayacak ve beni linç etmeye kalkacaklar vardır. Evet, ben kimse ile beraber değilim. Hiçbir telakki öbeği beni taşıyamaz. Ben mü’minim, sağcıyım, solcuyum, milliyetçiyim, devrimciyim, değişimciyim. Yenilikçiyim. İnsanım. Ya hu anlasanıza ben kulum ve faniyim. Lütfen yazı yazan insanlar, -tamam anlıyorum, çıkarlarının peşindeler ama, biraz da anlayış sahibi olun lütfen. İnsanlar kendilerini özgür hissetmiyorsa onlara kızmayın. Onları sadakatsizlik ile de kınamayın, suçlamayın. Anlamaya çalışın. Bağlı olduğunuz güç odakları ölümsüz değildir. Atalarımız boşuna dememişler. Ağaca dayanma kurur, insana dayanma ölür.