Büyüklerden biri bir Allah adamına sormuş: "falan dindar hakkında bazı kimseler bir takım isnatta bulunuyorlar onun hakkında ne düşünüyorsun ve ne dersin?" . Adam şu cevabı vermiş:

"Görünüşte ve dışında bir kusur görmüyor ve bulmuyorum. İç yüzüne gelince  görünmeyen şeyi bilmem." Her kimi dünyaya rağbet etmez kanaatkar ve sohu bir durum ve giyimde görürsem onun iç yüzünü bilmezsem bile yine de onu öyle sohu kanaat ehli ve dünyaya rağbet etmez bil. "Emniyet  memurunun ev içinde ne işi var? evin içine ne karışır?" Baktım ki bir derviş başını kabenin eşiğine koymuş. Yüzünü de yere sürüyor ve böyle ağlayıp sızlıyodu: " Ey gafur bağışlayan ve rahim merhametli olan Allah! Sen bilirsin ki çok zalim ve çok cahil olan insan kulluk vazifesini sana layıkı vechi ile yapamaz. Sana ibadette kusur ettiğim için özür dileme geldim. İbadetime güvenemiyorum asiler günahlarından tövbe ederler. Arifler ibadetten istiğfar ederler. İbadet edenler ibadetlerinin mükafatını tacirlerde mallarının değerini ve bedelini isterler. Ben kulun ise ümit getirdim, ibadet değil . Dilenmeye geldim , ticaret değil. Bana sana yakışanı yap. Bana yakışanı yap . 

Öldürsende suçumu bağışlasan da başımı ve yüzümü eşiğine koydum kulun bir emri, hükme ve teklifi olmaz. Ne buyurursan ona razıyım. 

Baktım ki kabe kapısında bir dilenci tatlı tatlı ağlıyor ve bir düzeye şöyle diyordu : "Ben taatimi kabul et demiyorum , günahlarıma af kalemini çek ve onları sil diyorum." Abdulkadir geylani hz'lerini kabenin hareminde gördüm. Yüzünü çakıl taşları üzerine koymuş muttasıl böyle diyordu: " İlahi beni affet eğer azaba hünkar olacaksam kıyamet günü beni kör olarak dirilt. Mezardan beni gözüm görmez olarak çıkar da iyilerin karşısında mahkum olmayayım." 

Her sabah rüzgar estiği vakit aczimi itiraf ve ikrar ile yüzümü toprağa koyuyor ve böyle diyorum: " Allahım! Ben seni katiyen unutmuyorum. Acaba sen ben kulunu hiç hatrına getiriyormusun?"