1887' de Kayseri'nin Talas ilçesinde dünyaya gelir. Henüz on aylıkken ailesi Kastamonu'ya göç eder.

İlk tahsilini Rum Ortodoks Mektebinde yapar. Sonra Kastamonu Lisesine devam eder ve birincilikle bitirir. Arkadaşları onun bu gayretini dile getirmek için ''Yamandi molla'' lakabını takar.

Diyamandi, Gayri Müslim talebeler muaf olduğu halde, din derslerini sınıfta kalıp dinlemeyi tercih eder.

Bu ince ruhlu hocalardan İslam edebiyatı klasiklerini rubailerle, gazellerle öğrenir.

Bu arada içinde Mevlana ateşi bir çığ gibi günden güne büyümektedir. Rumcada adının anlamı; ''elmas'' olan Diyamandi, Mevlana'nın kanatları altında gerçek ''elmas'' olmaya doğru yola çıkar. Ailesi, Rum arkadaşları günden güne ona yabancılaşırken, yaşadığı evi artık gurbetidir. ''Gökyüzü ağlamayınca çimenler gülmez'' der, Mevlana.

O da gözü yaşlı bir dervişe dönüşür. Gözlerinden aşk damlaları döküldükçe, gönlünde binlerce güller açılır.

Rum cemaatinden bir kızla evlendirilir. Yaman Dede yıllar yılı içinde taşıdığı aşkıyla ailesinin yanında gizli bir mü'min olarak yaşar.

En çokta namaz kılmakta zorlanır. Gizli gizli ibadet ağırına gitse de aldığı zevki hiçbir şeye değişmez. ''Namaz kılmak!… Aman Allah'ım o ne büyük nimettir. Kanımla, gözyaşımla abdest alabilsem, kızgın saç üstünde namaz kılabilsem. Yanarak, kavrularak namaz kılabilsem. Namaz kanadını açmadıkça hakikate uçamazsın!… Namazın bir saniyesi yanında tüm kainat bir saman çöpü bile olamaz.'' dediği namazlarını kimse görmesin diye genellikle en kuytu semtlerin küçük mescitlerinde kılar.

Dili sustukça, hal-i haykırıyordu.

Diline ve hal-i ne artık hükmedemeyeceğini anladı. Çünkü dönüşüm onu kesretten, Vahdet'e ulaştırmıştı. Artık Mevlana'nın diliyle konuşuyordu, ''ben seninle o haldeyim ki, ey! Sevgilim, sen ben misin, ben sen miyim fark edemiyorum'', diyordu.

Tarihler; 15 Şubat 1942'yi gösterdiğinde adını ve dinini değiştirmek için resmi başvuruda bulunur. Bu durumu çok sevdiği ailesine açar. Ailesi onun bu tutumu karşısında feryadı figanı basar. Çünkü dinlerinin bu konudaki katı tutumunu bilmektedirler. Haber Patrikhane'ye ulaşır.

Patrikhane zaten hiç ara vermediği baskılarına yenisini ekler. Ya Hıristiyanlığa geri dönecek ya da ailesinden ayrılacaktır. Yaman dede çaresizlikle ailesine yalvarır. Gelin bu yolda iki cihanda da birlikte olalım. Şayet kabul etmezseniz, ben sizleri bırakamam yuvamızı yıkmayalım, aynı çatı altında yaşamaya devam edelim, diyerek onlarla her durumda beraber yaşamak istediğini söyler.

Fakat Patrikhane kızı ve eşi üzerinde etkilidir. Onlar bu teklifi kabul etmez ve bu yuvanın devam edemeyeceğini söylerler.

Bunun üzerine Yaman Dede yavaşça kalkar, soğuk bir şubat gecesidir, ceketini alır, kapıdan çıkmadan önce ''Aşkımın bedeli bu yaşananlar. Sizler sakın üzülmeyin. Aşk, ızdırapsız olmaz. Size acı vermeye hakkım yok. Bu ev ve içindekiler size kalsın. Elveda!'' der.

Vakit; ayrılık vaktidir.

Kar diz boyu gecenin ayazı insanın iliklerine işler. Ama Yaman Dede yangınının küllerinden yeni doğmuş bir Zümrüdü Anka gibidir. Mevlana'nın kanatları altında çoktan Fenafi'r Rasul'e kanatlanmıştır. Artık ne gecenin ayazı onu üşütebilir Selamsız yokuşundan iskeleye doğru adeta sürüklenir. Gözlerinden süzülen yaşlar, gönül okyanusunda birer inci tanesine dönüşür ve diziliverir yürek yangısıyla birlikte SEVGİLİYE NAAT olarak;

***

Gönül hun oldu şevkinden boyandım ya Resulallah

Nasıl bilmem bu nirana dayandım ya Resulallah

Ezel bezminde bir dinmez figandım ya Resulallah

Cemalinle ferahnak et ki, yandım ya Resulallah

***

Yanan kalbe devasın Sen, bulunmaz bir şifasın Sen

Bulunmaz bir sehasın Sen, dilersen runümasın Sen

Habib-i Kibriyasın Sen, Muhammed Mustafa'sın Sen,

Cemalinle ferahnâk aet ki, yandım ya Resulallah..

***

Gül açmaz, çağlayan akmaz, ilahi nurun olmazsa

Söner alem, nefes kalmaz, felek manzurun olmazsa

Firak ağlar, visal ağlar, ezel mesturun olmazsa

Cemalinle ferah-nak et ki yandım ya Resulallah

***

Erir canlar o gül-buy-ı revan-bahşın hevasından

Güneş titrer, yanar didarının, bak, ihtirasından

Perişan bir niyaz inler hayatın müntehasından

Cemalinle ferah-nak et ki yandım ya Resulallah

***

Susuz kalsam, yanan çöllerde can versem elem duymam

Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlardan nem duymam

Alevler yağsa göklerden ve ben messeylesem duymam

Cemalinle ferah-nak et ki yandım ya Resulallah

***

Ne devlettir yumup aşkınla göz, rahında can vermek

Nasip olmaz mı Sultanım Haremgahında can vermek

Sönerken gözlerim asan olur ahında can vermek

Cemalinle ferah-nak et ki yandım ya Resulallah

***

Boyun büktüm, perişanım, bu derdin sende tedbiri

Lebim kavruldu ateşinden döner payinde tezkiri

Ne dem gönlü murad eylerse taltif eyle Kıtmir'i

Cemalinle ferah-nak et ki yandım ya Resulallah.