“Biden-Erdoğan Görüşmesinde Ne Olursa Olsun, Türkiye Hedeflerinden Vazgeçmeyeceğini Ortaya Koydu ve Buna Devam Edecek” “Dünyadaki tüm uzmanlar, Brüksel’deki NATO zirvesinde ABD Başkanı Joe Biden ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında Pazartesi günü planlanan görüşmeden gelecek sonuçları sabırsızlıkla bekliyorlar.

Politico’da yayımlanan analizde, İki liderin Nisan ayındaki ilk telefon görüşmesinden sonra, iki NATO müttefiki arasındaki soğukluk arttı. Biden Nisan ayında Erdoğan’ı, Beyaz Saray’ın 1915 Ermeni Soykırımı’nı tanıyacağını bildirmek için aradı. Bu adım Türkiye’nin on yıllardır şiddetle karşı çıktığı bir adımdı.

Ankara’nın ABD, Avrupa ve NATO ile ilişkileri; Türkiye’nin Rus silahlarını satın alarak dış politikasını esnetmesi, Doğu Akdeniz’deki NATO müttefiklerini tehdit etmesi ve baskı yapması nedeniyle yaklaşık beş yıldır kızışıyor.

Türkiye’nin NATO içindeki avantajı her zaman konumu olmuştur. Rusya, Orta Doğu ve Balkanlar’a yakın olan ülke, NATO’nun güneydoğu kanadında vazgeçilmez bir varlıktır. Bu avantajı, 1960 ile 1997 yılları arasındaki dört askeri darbenin yumuşak otoriterliği, 1974’te başlayan ve bugün devam eden Kuzey Kıbrıs işgali gibi konularda kendisini gösterdi.

 Bu avantajı; NATO ile tam olarak uyumlu olmayan politikalar izleme konusunda Türkiye’ye her zaman belirli bir  özgürlük verdi.  Ve Türkiye’yi başlı başına büyük bir güç olarak görmek isteyen Erdoğan, son yıllarda Ankara’nın bu ayrıcalıklı konumunun sınırlarını zorladı.

Diğer ittifak üyeleriyle çoğu zaman sert ilişkileri göz önüne alındığında, Ankara’nın NATO için büyük bir baş ağrısı olduğu ortadadır. Örneğin geçen yaz Türkiye, NATO müttefikleri olan Yunanistan ve Fransa ile de bir kriz yaşadı.

Türkiye, Libya ile Akdeniz’i yarıya indiren bir deniz sınırı çizdi. Kendisini bir Akdeniz gücü olarak gören Fransa, Türkiye’nin bu hamlesine karşı istisnai bir politika sergiledi. Hiç ateş açılmadı. Zaten böyle bir şey pek mümkün değildi. Türkiye, Suriyeli ve topraklarında bulunan diğer mültecileri Yunanistan’a ve diğer Avrupa ve NATO ülkelerine göndermekle tehdit etti. Yani NATO olan ittifakının aksine NATO ülkelerini tehdit eden bir yaklaşım sergiledi.

Bir başka anlamda Türkiye, NATO’nun çıkarlarından ayrı olarak kendi jeopolitik çıkarlarına öncelik verdi. Bu durum ittifakın henüz tam olarak yüzleşemediği ama aynı zamanda pek bir şey de yapamadığı bir gerçeklik.

Türkiye’nin NATO’ya karşı ikircikli olduğunun en önemli göstergesi, Erdoğan’ın ABD ve Avrupalı ​​müttefiklerinin itirazlarına rağmen Rusya’nın S-400 hava savunma sistemini satın alıp konuşlandırma kararlılığı oldu. Amerika’nın tekrarlanan uyarılarına, Türkiye’nin F-35 müşterek taarruz uçağı programından çıkarılmasına ve çeşitli yaptırımlar uygulanmasına rağmen Türkiye bu kararından vazgeçmedi.

Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki eleştirmenler; Türk ve Rus hükümetlerinin Suriye, Libya, Dağlık Karabağ ve Ukrayna da dahil olmak üzere birçok bölgede çatışmanın karşıt uçlarında olduğunu belirtiyor. Peki durum böyle olmasına rağmen Türk hükümeti neden S-400’ü satın aldı?

Cevap Türk İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ilk S-400 bileşenleri daha Türkiye’ye ulaşmadan hemen önce yaptığı açıklamada görülüyor. Soylu bu durumu; “Türkiye’nin Bağımsızlığı” yani NATO ve ABD’den bağımsızlığını ilan etmesi olarak açıklıyor.

Erdoğan ve Soylu gibi Türk milliyetçileri, NATO’nun Ankara’yı diğer ülkelerin çıkarlarını ve hedeflerini takip etmesi beklenen ittifakın sadece bir uzantısı haline getirme yönündeki uzun vadeli çabası olarak algıladıkları şeyden rahatsızlar. Bunun yerine, Ankara’daki liderler Türkiye’yi büyük Avrupalı ​​güçlerle aynı düzeyde görüyor. Ayrıca ülkelerini bir Akdeniz gücü, bir Avrasya gücü ve bir Müslüman gücü olarak görüyorlar.

Bu bağlamda, Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri biraz farklı bir renk almaktadır. Erdoğan’ın belirli alanlarda Rusya ile işbirliği yapması, onun Putin’in “yardakçısı” olduğunun bir işareti değil! Tıpkı diğer konularda Rusya’ya muhalefet etmesinin Ankara’yı, Moskova’ya karşı NATO müttefiklerinin istediği gibi bir siper yapmaması gibi. Aksine, Erdoğan’ın iki uçlu yaklaşımı, Ankara’nın küresel sahnede başlı başına bağımsız ve güçlü bir oyuncu olma kararlılığının altını çiziyor.

NATO’da bu müttefikle nasıl başa çıkılacağına ilişkin tartışmayı bu kadar karmaşık hale getiren şey budur.

Müttefikler Türkiye’nin değerini anlıyor ve onu bir kenarda tutmak istiyorlar. Ancak Erdoğan NATO’nun Türkiye için önemli olup olmadığı konusunda kararsız görünüyor. NATO’dan geri çekilmek istemiyor, ancak eylemleri Amerika’nın ve dolayısıyla NATO’nun önderlik ettiği uluslararası bir düzenin Türkiye’nin gücünü artıracağına inanmadığını gösteriyor.

Brüksel’deki Biden ve Erdoğan arasındaki görüşmede her ne olursa olsun, hatta bu durum Türkiye’nin NATO ortakları ile çatışması anlamına bile gelse Türkiye kendi hedeflerine ulaşacağını söylemeye devam edecek.”

Kaynak: M5 Çeviri/Analiz