International Crisis Group’da yayımlanan,M5 Ulusal Güvenlik Savunma derğisi M5 tarafından çevirisi yapılan analizde, “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, darbe girişiminden kurtulduğu 2016 yılından bu yana dış politikasına askeri bir yön ekledi. Türkiye’nin Suriye ve Libya’ya müteakip müdahaleleri ve 2020 ortalarında Ermenistan ile Dağlık Karabağ nedeniyle yürüttüğü savaşta Azerbaycan’a verdiği destek, Erdoğan’a sadece bu çatışmalarda değil, aynı zamanda içeride de milliyetçi desteğini pekiştiren kazanımlar sağladı.

Ankara’nın yurtdışındaki aktivizmi sadece rakiplerini değil aynı zamanda Türkiye’nin bazı müttefiklerini, özellikle de Erdoğan’ın iç politikalarından ve Rusya ile ilişkilerinden zaten rahatsız olan Batılı güçlerin cesaretini kırdı.

Ancak Türkiye ve Batılı müttefikleri bazı farklılıklarını arkalarında bırakabilseler bile, farklı çıkarları ve dünya görüşleri, gerilimin ve güvensizliğin devam edeceğini gösteriyor.

YARARLAR  

Türkiye, kendi perspektifinden, yurtdışındaki askeri operasyonlarında başarılı olmuştur. 2016’dan bu yana kuzey Suriye’ye yaptığı çok sayıda sınır ötesi operasyon, Ankara’nın yaklaşık kırk yıldır düşmanı olan Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) bir uzantısı olarak gördüğü Suriyeli bir grup olan Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) adeta kanatlarını kırdı.

Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi, Rusya’nın desteklediği ve milyonlarca mülteciyi ve cihatçıları sınırdan Türkiye’ye ve ötesine geri çekebilecek bir rejimin Suriye’nin kuzeybatısına ilerlemesini de engelledi. Ankara, Şam için kesin bir kazanım olacak şeyi donmuş bir çatışmaya dönüştürmeyi başardı.

Libya’da, Trablus’ta BM tarafından tanınan hükümet Mareşal Halife Haftar’ın güçleri tarafından kuşatma altına alınırken Türkiye müdahale etti. Ankara, Suriye paralı askerleri ve kendi subaylarının yanı sıra askeri yardım göndermemiş olsaydı, Haftar muhtemelen Libya başkentini ele geçirecekti. 

Bu olsaydı, Türkiye’nin Libya’da milyarlarca dolar değerindeki altyapı sözleşmelerini yerine getirme veya yenilerini güvence altına alma şansı olmazdı. Ayrıca, 2019 yılının sonlarında Trablus ile imzaladığı oyun değiştirici olarak gördüğü anlaşmayı sonuçlandıramayacaktı. 

Türkiye, Dağlık Karabağ’da Azerbaycan’a askeri danışmanlar, silahlı insansız hava araçları ve paralı asker tedarik etti. Ve bunları 1990’ların başında Ermeni kuvvetlerine kaybettiği toprakları geri almak için kullandı. Erdoğan, altı haftalık savaşta Bakü’ye yardım ederek değerli bir müttefik olduğunu gösterdi. Ayrıca, uzun zamandır ulaşılmaz görünen şeyi mümkün kılarak kendi siyasi nüfuzunu güçlendirdi. Azerbaycan ile Türkiye arasında bir kara koridoru kurmayı başardı. 

Türk yetkililer, her üç çatışmada da Ankara’nın askeri kararlılığının Batı’nın ataletini telafi ettiğini savunuyor.  Türkiye’nin Libya ve Suriye’ye müdahalesinin sadece savaşları uzatacağını ve daha fazla kan dökülmesine neden olacağını savunan Batılı eleştirmenlerin yanıldığını kanıtladıklarını düşünüyorlar. Ayrıca, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın başlıca destekçisi, Haftar’ın destekçisi ve Ermenistan’ın müttefiki olan Moskova’ya karşı durmaktan gurur duyuyorlar.

Müdahaleler ayrıca Türk ordusuna değerli operasyonel deneyim kazandırdı ve Türk savunma sanayisinde çok az maliyetlerle büyük ilerlemelerin yolunu açtı.

Türk şirketleri bu üç ülkenin hepsinde yeniden yapılanma fırsatlarına bakıyor. Bu arada Arnavutluk, Kazakistan, Fas, Polonya, Katar, Sırbistan, Suudi Arabistan ve Ukrayna gibi devletler de Türk insansız hava araçları satın aldı veya almayı planlıyor.

MALİYETLER

Ama diğer güçler Türkiye’nin müdahalelerinden memnun değil. Ankara, Libya’daki askeri danışmanlarının Trablus hükümeti tarafından davet edildiğini ve yerli güçler güvenliği sağlayana kadar kalması gerektiğini iddia etse de, birçok Avrupa hükümeti ve bölgesel güç  Ankara’nın onları geri çekmesini istiyor.

Suriye’de, özellikle de belirsiz bir ateşkesin izlenmesine yardımcı oldukları kuzeybatı İdlib yerleşim bölgesinde, Türk birlikleri Rus destekli rejim saldırı tehdidiyle karşı karşıya. Ankara, Ermenistan ile ilişkileri yeniden kurmaya hazır olduğuna dair sinyaller vermiş olsa da, birçok Ermeni Türkiye’ye her zamankinden daha fazla güvenmemekte ve koruma için Rusya’ya daha da fazla güvenmektedir. Ayrıca Türkiye’nin Güney Kafkasya’daki başarısı Ermenistan ve Rusya’yı tedirgin ediyor.

Bu arada, Türkiye’nin Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) müttefikleri, özellikle diğer faktörlerle birlikte Ankara’nın gidişatını endişe kaynağı olarak görüyor. Müdahalelerin her birine farklı baksalar da  Ankara’nın çıkarlarını sürdürmek için yurtdışında güç kullanmaya hazır oluşu onları tedirgin ediyor.

Birçoğu, Erdoğan’ın giderek daha otoriter olarak gördükleri iç politikalarını ve Türkiye’nin 2017’de Rus S-400 karadan havaya füzeleri satın almasını da oldukça eleştiriyor. NATO, bir dizi Avrupa ve küresel güvenlik sorunu konusunda Moskova ile derin bir anlaşmazlık içindeyken Ankara’nın hangi tarafta olduğunu merak ediyor. 

Ankara, Yunanistan ile olan deniz anlaşmazlığının yanı sıra diğer sorunların da yeni yaptırımları tetikleyebileceğinin farkında. Erdoğan, 2016’dan beri sadık milliyetçilerle ittifakı sayesinde siyasi olarak güçlü kaldı, ancak son anketler sayılarının düştüğünü gösteriyor. Daha fazla popülariteye giden yollardan biri, büyüme sağlamak için yabancı yatırımı çekmek olacaktır. Ve bu her şeyden önce yeni ABD veya AB yaptırımlarından kaçınmak anlamına geliyor.

ÇİTLERİ ONARMAK

Türkiye her şeyden önce, Washington’a ve diğer Batılı başkentlere jeopolitik bir varlık olduğu izlenimini vermeye çalışıyor.

Bir Türk diplomatın Crisis Group’a söylediği gibi: “Gerçek hayatta Rusya’ya karşı manevra yapma tecrübesine sahip tek NATO ülkesiyiz. Nasıl çalıştıklarını biliyoruz, silahlarını biliyoruz. Bu, herhangi bir miktardaki askeri tatbikatlardan daha değerlidir” ifadeleri önemli.

Ankara, Irak’taki NATO güvenlik geliştirme programlarına katkıda bulunduğunu ve Batılı bir dost ve Rus hasmı olan Ukrayna ile güvenlik işbirliğini tesis ettiğini de belirtiyor. ABD ve NATO askerlerinin Afganistan’dan ayrılmasıyla, Türkiye, Kabil havaalanını korumayı teklif etti. 

Yine de Ankara stratejik hesaplarını her konuda NATO müttefikleriyle uyum arayışına bağlamadı. Bir kere, bu müttefikler birbirleriyle tam olarak uyumlu olmaktan çok uzaklar: Libya’da çoğu Avrupa hükümeti, Trablus merkezli uluslararası kabul görmüş hükümeti destekledi, ancak bazıları pratikte Haftar’a da destek verdi. Yunanistan ayrıca Rus silahlarını da satın aldı. 

Türkiye’nin eylemleri, gelişen çok kutuplu bir dünya düzeni olarak gördüğü şeydeki gerçek çıkarları yansıtıyor.  Ankara, temel güvenlik ihtiyaçlarının karşılanması için kendisi dışında kime güvenebileceğinden emin değil. Müttefiklerin ya Türkiye’nin çevresindeki çatışmalara derinden karışma kararlılığından yoksun olduklarını ya da bazı durumlarda Türkiye’nin etkisini sınırlamaya kararlı olduklarını belirtiyor.

Siyasi kaygılar da Türkiye’yi bağımsız rotasında tutuyor. Türk toplumu özerk, çok boyutlu bir dış politika izlemek için Batılı ortaklara karşı koyabilen liderleri uzun zamandır ödüllendirdi. Erdoğan, örneğin Kürt siyasi hareketine daha fazla alan açmak için Batı baskısına boyun eğseydi milliyetçiler muhalefette yükselirdi. Şimdiden bazıları Batı’nın Erdoğan’ın azalan anket rakamlarını Ankara’yı taviz vermeye zorlamak için kullanacağını savunuyor.

Ancak Türkiye’nin müttefikleri, Türkiye’nin aynı fikirde olmadıkları eylemlerine yönelik eleştirilerden geri adım atmayacaklar. Ankara’nın , NATO müttefiklerinden istediği; taviz vermediği noktalarda anlaşmazlığa düşmeyi kabul etmeleri ve çıkarların örtüştüğü yerde ise işbirliği yapmasıdır. ”

Editör: Haber Merkezi