İran’ın Bağdat Büyükelçisi Irec Mescidi’nin 23 Şubat’ta diplomatik teamülleri hiçe sayarak ve tanımlı görev alanının dışına çıkarak Türkiye’nin Kuzey Irak’taki PKK mevzilerine karşı muhtemel bir operasyonunu kınaması ve Türkiye’nin Sincar’da işinin olmadığını ileri sürmesi dikkat çekti. Nitekim açıklamanın hemen ardından Bağdat’ta görevli en yüksek Türk diplomatın karşı cevabı gecikmedi ve Türk Dışişleri Bakanlığı Ankara’daki İran Büyükelçisini Bakanlığa çağırarak Türkiye’nin terörle mücadelesinde İran’ı karşısında değil yanında görmek istediğini iletti.

İran Dışişleri Bakanlığı da benzer bir şekilde Tahran’da görev yapan Türk Büyükelçisini Dışişleri Bakanlığına çağırarak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun İran’ın Maku sınır bölgesindeki PKK varlığına yönelik sözlerinin kabul edilemez olduğunu belirtti.

ANKARA’NIN TAHRAN’A YÖNELİK HAYAL KIRIKLIĞI

Aslına bakılacak olursa Ankara’nın Tahran’a yönelik hayal kırıklığının anlaşılabilir nedenleri bulunuyor. Türk hükümetleri son 40 yıldır iç politik farklılıklardan bağımsız olarak PKK ile mücadeleyi kırmızı çizgisi olarak görüyor ve bu doğrultuda gerekli gördüğü adımları atmaktan kaçınmıyor.

DOSTLUK İLİŞKİSİNİ YIPRATAN ADIMLAR

Her ne kadar ilk açıklamanın İran’da yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi Fars milliyetçilerinin oyunu almak isteyen Zarif’in politik hırsları ya da İrec Mescidi’nin diplomasi alanındaki acemiliğine bağlasalar da son aylarda İran’da yerleşik Türk şirketlerinin maruz kaldığı şaşırtıcı muamele de düşünüldüğünde Tahran’ın bilerek ya da bilmeyerek Ankara ile uzun yıllara sari dostluk ilişkisini yıpratan adımlar attığını gösteriyor.

Son yıllardaki etkili operasyonlar ile ülke içindeki etkinliği bitme noktasına gelen PKK’nın Suriye ve Irak’taki etkinliğini artırma çabası içinde olduğu biliniyor.

Türkiye Suriye özelinde ABD ile ilişkileri daha fazla germemek için YPG konusunda askeri bir adım atmasa da Irak içinde böyle bir koruma kalkanı bulunmuyor.

 Ancak eğer İran politika değişikliğine giderek ABD’nin Suriye’de yaptığı gibi Irak’ta PKK’nın hamiliğine soyunmayı düşünüyorsa bu durumun etkileri stratejik boyutta olacaktır.

YPG politikaları nedeniyle ABD gibi bir aktörle ilişkilerini bozmayı göze alan Ankara açıkça PKK’ya destek veren bir İran’a karşı da tavrını ciddi biçimde değiştirecektir.

Sonuç olarak, Türkiye’nin PKK mevzilerine karşı stratejik öneme sahip Sincar’daki olası operasyonu Irak’ın toprak bütünlüğünü ihlal anlamına gelmediği gibi, bu durumun üçüncü ülkeleri ilgilendiren bir tarafı da bulunmamaktadır.

 İran’ın kimi zaman yaptığı gibi kendi açısından maksimalist davranıp Türkiye’nin güvenlik endişelerini ciddiye almaması, daha da kötüsü kendisine bağlı olduğu bilinen milis gruplarını sahaya sürmesi halinde Afrin ve İdlib’deki senaryoların bir benzeri yaşanabilir.

Tahran’daki karar mercilerinin Batı basınında sürekli iki bölgesel gücün karşı karşıya geleceği yönünde temenni dolu yazıların arttığı süreçte gerekli feraseti ve sağduyuyu göstermeleri yalnızca bedhah güçlerin heveslerini boşa çıkarmayacak, ikili ilişkileri yeni bir aşamaya taşıyabilecektir.

Aksi durumda, tıpkı İkinci Karabağ operasyonundaki anlaşılmaz tutumu nedeniyle büyük yara alması örneğinde olduğu gibi İran’ın bölgesel politikaları bu sefer çok daha önemli kayıplarla karşılaşabilecektir.

Dr. Hakkı Uygur - İran Araştırmaları Merkezi (İRAM)

Editör: Haber Merkezi