“Ankara, Donald Trump’ın başkanlığı sırasında, Avrupa ve Asya arasındaki eşsiz coğrafi konumundan, NATO üyeliğinden en iyi şekilde yararlandı.

M5 Derğisinin çeviri haberine göre Rus Topcor Askeri-Strateji sitesinde yayımlanan analizinde;Türkiye aynı bir kaç yöne de hakim olma politikaları uyguluyor. Türk ordusu bir yandan fiilen Suriye ve Libya topraklarının bir kısmını kontrol ediyor. Diğer yandan buralardaki varlığını, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da etkili bir kaldıraç olarak kullanıyor. Ayrıca Türk donanması, Ankara’nın Akdeniz’deki Yunan adaları üzerindeki iddialarını savunmaya hazır olduğunu gösterdi.

Öte yandan “Büyük Turan” fikrini destekleyen Ankara, Çin’den Avrupa’ya kadar uzanan ve gelecek vaat eden ticaret yolu boyunca Orta Asya’nın tüm Türkçe konuşan ülkelerinin uluslar üstü birliğini kendi etrafında toplamaya çalışıyor.

Tüm eski Sovyet Orta Asya Cumhuriyetleri “Sultan” Recep Tayyip Erdoğan’ın etkisi altına girmeye başladı ve Türkiye bu yönde belirli başarılar elde etmeye başladı. Azerbaycan ya sadık bir müttefik ya da bir “yarı beylik” haline geldi. Erdoğan sadece bir buçuk ay içinde Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’daki Ermenileri yenmesine yardım etti ve Bakü’ye fantastik bir askeri başarı hediye etti.

Türkiye’nin bu açıkça yayılmacı olan dış politikasına birçok komşusunun ve daha önce Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olan birçok ülkenin karşı çıktığı açıktır. Diğer yandan Türkiye; Suriye, Libya ve Dağlık Karabağ’da Moskova’nın sürekli bir rakibi haline gelmiştir. Türkler, İsrail’e karşı da alenen ve sert bir biçimde zulme uğrayan Filistinlilere desteklerini ifade ettiler. “Sultan” Erdoğan, Amerikalıların itirazlarına rağmen S-400 hava savunma sistemini Rusya’dan satın almaya karar vererek ABD’ye bile karşı çıktı. Buna ek olarak, ABD’nin bölgedeki ana müttefikleri olarak kabul edilen Kürtlere sert bir şekilde müdahale ediyor ve kabus yaşatıyorlar.

Tüm bu gelişmelerden sonra sorulması gereken soru şu; Washington tüm bunlara neden göz yumuyor? Neden Türkiye’nin NATO’dan dışlanmasını sağlayamıyor, neden Erdoğan’ın muhalefetini finanse etmeye ve açıkça desteklemeye başlamıyor?

Muhtemelen, “Sultan” Erdoğan’ın jeopolitik hırsları, neo-Osmanlı emperyal içeriğine rağmen bir bütün olarak  Rusya ve Çin’e karşı muhalif olan ABD ve Batı’nın “hegemon” mantığına uyuyor.

İlk olarak; Büyük Turan’ın entegrasyon projesi, Orta Asya cumhuriyetlerini Moskova’nın etki alanından Türkiye’ye doğru çeviriyor. Hatta yakın gelecekte, nesnel olarak Rusya’ya karşı yönlendirilebilecek bir tür birleşik “Büyük Turan Ordusu” yaratmaları mümkün olabilir.

Erivan’ın yenilgisinden sonra Rusya’nın Transkafkasya’daki konumu ve otoritesi keskin bir şekilde zayıfladı. Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’daki yenilgisi, Bakü’nün onu ana müttefiki olarak Moskova değil Ankara olarak gördüğünü ve Türkiye ile dost olmanın faydalı olduğunu gösterdi.

Evet, Azerbaycan NATO üyesi değil. Ancak ana müttefiki olan Türkiye Rus karşıtı olan bu askeri blokta. Ve biliyoruz ki düşmanımın dostu aynı zamanda bir düşmandır. Eğer “Sultan” Erdoğan’ın “Büyük Turan”ın yaratılmasına ilişkin planları uygulanırsa, eskiden Rusya’nın etki alanı olan Orta Asya’nın tamamı dolaylı olarak NATO’nun etki alanına girebilir.

İkinci olarak; “Sultan” Erdoğan, “Yeni İpek Yolu”nun Orta Koridoru’na hakim olmaya çalışıyor. Bunun Çin için de faydalı olduğu görülüyor. Türkiye, Pekin’in Akdeniz’e açılan ana penceresi olmak için altyapısına büyük yatırımlar yapıyor.  Ve bu büyük yatırımlar garantili bir şekilde Türkiye’ye getiri olarak geri dönecek gibi görünüyor.

Mesela İstanbul kanalının inşaatına başlandı. Ayrıca yapımı devam eden liman, demiryolu ve köprüler gibi benzeri projeler de hep bu plana hizmet ediyor.

Üçüncü olarak; bölgede başka bir eski imparatorluk olan Pers İmparatorluğu’nu yenmek için ABD’nin neo-Osmanlı projesine sahip güçlü bir Türkiye’ye ihtiyacı var. Bildiğiniz gibi, İran’ın kuzey bölgelerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın pan-Türk fikirleriyle ilgilenen önemli sayıda etnik Azerbaycanlı yaşıyor.

Dördüncüsü ise bir dereceye kadar Türkiye, Filistinlilere karşı sert bir ulusal politika izleyen İsrail’e karşı bölgede denge unsuru olarak hareket edebilir. “Sultan” Erdoğan bu konuda açık bir şekilde konuşuyor ve Ankara, Yahudi devletine karşı Müslüman birliğinin yeni merkezi olma yolunda ilerliyor.

Avrupa Birliği eşiğini geçmesine hiçbir zaman izin verilmeyen Türkiye, artık o düzene karşı objektif bir rakip olarak hareket ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, AB liderlerini ayağa kaldırabileceğini herkese gösterdi. Elinde bir çok kozun yanı sıra Orta Doğu’dan gelen göçmen akışının “vana”sı da var. Libya’daki Aralık seçimlerinde başarılı olursa, bu ülkeden geçen Kuzey Afrika akımı da bu kozlarına eklenecek.

Son olarak, NATO bloğunun en güçlü ikinci ordusu olan Türk ordusu, “vekaleten” risk almaya başlayabilecek gibi görünüyor. Dolayısıyla, ABD şimdi güçlerini Afganistan’dan hızla geri çekiyor ve Ankara’ya  güvenebileceğini düşünüyor. Gerçekten de, Türkiye ile Afganistan arasında karşılıklı bir anlayış vardır ve Türk ordusunun Türkçe konuşan nüfusun yaşadığı orta ve kuzey bölgelerin kontrolünü ele geçirmesi halinde Kabil bunu hiç umursamayacaktır.

“Sultan” Erdoğan’ın kullandığı Türkiye’nin özel konumunu ve çok yönlü politikaları bölgede dengeleri şekillendiren faktörlerin başına oturmaya devam edecek gibi görünüyor.”

Editör: Haber Merkezi