Ehlullah; Allah adamı, veli, evliya, ricalullah anlamlarına gelir.

Muhabbetin Allah’a yöneltilmesi, önce Hazret-i Peygamber’in muazzez varlığını, sonra Hak dostlarını, daha sonra da bir huni gibi genişleyerek Allah katında makbul olan her varlığı, makbuliyet derecelerine göre sevmeyi icab ettirir.

Hazret-i Peygamber’e ve O’nun varisleri olan ehlullaha muhabbette bereket, onlardan uzak kalmakta ise ebedi nedamet vardır.

Allah Te’ala’nın tebliğle vazifelendirdiği peygamberler, gönül yapmaya geldiklerinden, insanlara hep gönül penceresinden bakmışlar, etraflarına daima muhabbet ve şefkat tevzi ederek nicelerinin hidayetine vesile olmuşlardır.

Eğer onlar, bu güzel ve firasetli davranışların aksine hareket etselerdi, neticede, arada uçurum bulunan insanlarla irtibat tamamen kopar ve nihayet bu gibi kimselere Hakk’ı tebliğ etme imkânı zayi olurdu.

Bu da, ilahi murada ters düşerdi.

Zira Cenab-ı Hak, kullarının, içine düştüğü bataklıktan kurtulmalarını istemektedir.

Bunun için Hak Te’ala, insanlık tarihi boyunca, binlerce peygamber göndermiş ve en güzel bir üslûpla gönülleri tezkiye etmelerini onlara emir buyurmuştur.

Yine aynı gayeye mâtuf olarak insanlara lutfedilen ehlullah da, insanların manevi terbiyesinde bu nebevi üslabu devâm ettirmişlerdir.

Afaki ilahlar, Lat ve Uzza gibi, kafirlerin batıl ilâhlarıdır.

Enfüsi ilâhlar ise, nefse âit arzulardır. Nitekim Cenâb-ı Hak; !Kendi hevasını ilah edinen kişiyi gördün mü..’’ (el-Casiye, 23) buyurur. Şeriatin insanları mükellef tuttuğu ve kalben tasdik etmekten ibaret olan ‘’iman’’ için, afaki ilahların yok edilmesi kafidir.

Enfüsi batıl ilahların yok edilebilmesi içinse, nefs-i emmarenin tezkiye edilmesi lazımdır.

Ehlullah’ın yoluna girmenin gayesi ve neticesi de budur.

Hakiki imana ulaşmak, bu her iki türden batıl ilahları yok etmeye bağlıdır... (Maarif-i Ledünniyye)