ELEK, ahşap ve dairesel kasnak ile delikli tel döşemeden ibaret bir araç, alettir. Evlerde eskiden çok önemli bir edevat idi. Gelgelelim şimdi kadınlar hamur açmadıkları için elek de kullanmıyorlar. Bu sebepten yeni nesil, 30’lu yaşlardakilerin kimileri eleğin ne olduğunu bilmiyor olabilirler. Elek ve un türkülerimizde, manilerimizde, yani musiki ve irfanımızda yer almıştır. Gerçek anlamıyla elek budur. Ama elek mecazi anlamıyla da sıkça kullanılır. Mutfaklarda bir de süzek, süzgeç var. Eskiden bu bakırdan yapılırdı, son dönemlerde pilastikten yapılanlar daha çok görülüyor. Çünki bakıra göre daha ucuz. Süzgeç de mutfakta kullanılır ama sanayide de çok kullanılan bir alettir. Süzgeç ya da süzekin sanayideki adı filtredir sanıyorum. Enjeksiyon da yine aynı anlamı yükleniyor kısmen. Bir de kalbur var. Bu daha büyük bir elektir. Kocaman bir ahşap kasnak ve üzerine gerilmiş daha çok ip fileden ibarettir. Bu da eskilerin vaz geçilmezi olan zahirecilerde, inşaatlarda kullanılırdı. Her üç alet de benzer maksatla kullanılır. Suyu sızdırmak, küçüğü büyükten ayırmak, inceyi kalından ayırmak için kullanılır.

Yazmanın vebali

Yazı yazmak sorunlu bir iş. Yazmanın hazzı var elbette. Ama manevi vebalini düşünmek insanın elini-kolunu bağlıyor. Yazanların çoğu manevi vebalden hem habersiz, hem ilgisiz olabilir. Fakat başka veballeri de var. Okuyan her insanın zihninde, beyninde, bilgi, düşünce ve duygu dağarcığında dalgalanmalara sebep olunacaktır. Okuyan herkeste uyanan algıdan da sorumludur yazan. Bir başka açıdan bakılırsa; eksik ve yanlış bilgilerle, anlatanın açısından bakılabilir bir meseleye. Her zaman konunun iki tarafını dinlemek, iki tarafa göre nasıl göründüğünü anlamak mümkün olmaz. O zaman eksik bilgi ile doğru noktaya ulaşılamadığı gibi kimseyi de ulaştıramaz yazan. Yanlışı doğru, doğruyu yanlış göstermek mümkün. Hem de bu kasıtsız, kötü niyetsiz olarak kendi şartları içinde gerçekleşir. Daha başka veballer de anlatılabilir. Ama devletsiz millet, milletsiz devlet olamaz. Devlet hukuksuz da olamaz. Hukuk adaleti sağlıyor olabildiği gibi sağlamıyor da olabilir. Ama düzeni mutlaka sağlar. Bu yüzden yazmanın hukuki sorumluluğu var. Bütün bu sorumluluklardan sıyrılmak için yazan kişi kendini denetler. Ama yine de dört duvar arasında bir başınayken yazan insan kendini çok özgür hissedebilir. O veballerden kimilerini dikkate almaktan uzaklaşmış olabilir. İşte bu yüzden gazeteye yazdığım yazının bir naşir tarafından okunup, elden geçirilmesine son derece memnun oluyorum. Sehven yanlışlar yapabilir insan, sorumluluklarını unutabilir insan. Kendi yazdığını beynindeki şekliyle okur kişi ve yazılan yanlışı beynindeki doğru ile özdeşleştirebilir. Böylece yazıdaki yanlışı görmeyebilir. O yüzden yazandan başkası okumalı yazıyı, o yanlışı daha çabuk görür ve yayından önce düzeltir. Böylece hem bir yanlışın, hem de o yanlışın yol açacağı sıkıntılardan kurtulur yazı sahibi.

Devlet denetlemelidir

Yapılan her işin önünde bir elek, süzek, kalbur olmalı. Seçmeli, seçilmeli, denetlenmeli. Esasında her işin kimler tarafından yapılacağı çoğu zaman tartışılmaz. Atama yapılır, o işi kimin yapacağı bellidir. Ama bir yönerge lazım. Talimat, nizamname lazım. O işin nasıl yapılacağı ayrıntılı biçimde anlatılmalı. Denetlerken de o işin talimatnameye uygun yapılıp yapılmadığı denetlenecektir. Yoksa kişilerin nasıl tavır gösterdiklerini denetlemek mümkün olmaz. Devletin kendisi bizatihi denetlemedir. Denetlemeyen devlet beka sorunu yaşar. İşleri belirler, çalışacakları tayin eden devlet, o işlerin nasıl yapılacağını da yönergelerle mevzuatlandırır. Tamam da denetleme olmazsa, o işi yapanlar keyiflerine göre davranmaktan kaçınmazlar. Keyfilik başladı mı devlet batmaya başlamış demektir. İstediğiniz kadar kanun çıkarın, uygulamada mevzuata uygunluk yerine, keyfilik gelmişse, o devleti kurtaracak bir kudret yoktur. Bu yüzden, istemeden düştüğüm keyfilikler, naşirim tarafından giderildiği için müteşekkirim.