SON birkaç yılın sakız kelimesi farkındalık yaratmak. Bu yaratmak, oluşturmak anlamında elbette. Çocuklarımıza aritmetik öğretirken ondalık kümeden, ondalık kesirden söz edilir. Gel gelelim bu farkındalık ondalık kelimesiyle aynı kalıpta olsa bile ayrı anlamda. İşin özüne inildiğinde son İlahi vahyin bir adı Furkan. Furkan fark ettiren. Medeniyetimizin lisanında farika kelimesi de var. Farika farklar, farklılıklar demeye gelir. Buradan, kendine özel nitelikleri ifade etmek için alameti farika terimi de üretilmiş. Batıdan alınan bir kelime var onun yerine marka.

Farkındalık oluşturmak yerine eskiden de kelimeler vardı. Yeni icat edilmedi bu konu. Toplumu bilinçlendirmek, insanı, kişiyi, aileyi, esnafı, öğretmenleri, milleti bilinçlendirmek şeklinde kullanılırdı. Yani bireyden millete, hatta tüm insanlığa, bir konu öne çıkarılarak sunulmak istendiğinde, bu terim kullanılırdı. Bilinçlendirmeden önce de şuurlandırma vardı. Özetle insanlık hep aynı telaşı başka başka kelimelerle, terimlerle-bazan da mecazi deyimlerle ifade ede geldi.

Temel mesele göz ardı edilerek, kimi parçalara ayrılan resimde belli noktalara tek tek dikkat çekilmesi ifade ediliyor. Toplum mühendisleri de kitlesel olarak farkındalık oluşturmaya gayret ederler. Oluşturdukları bu farkındalık; halk arasında çok güzel vecize haline getirilmiştir. ‘Cambaza bak!’

Genellikle cambaza bak diyenlerin kirli amaçları vardır. Millet, ip üstünde yürüyen adama bakarken cepleri boşaltılır. Toplum mühendislerinin de amaçlarının kirli olmadığını söylemek zordur. Hatta hoşa giden konularda insanların dikkatini çekmeye çalışanların bile haksız kazanç peşinde oldukları az görülen şey değildir.

İnsanlara iyiyi tavsiye etmek, fena ve kötüden uzaklaşmayı tavsiye etmek dini bir vecibedir aynı zamanda. İyi olan dine göre Allah’ın emrettikleri, yapılmasını istedikleri, kötü ve fena olan da yapılmasının sakıncalı, zararlı olduğu davranışlardır. Akıl, mantık, tefekkür, felsefe ve düşüncenin de iyiyi aradığını, kötüden de kurtulmaya çalıştığını, bu yönde çaba harcadığını bilmek gerek. Akıl ve tefekkürün ve dinin iyisi aynı iyi olmaya biliyor. Esasında insanın, doğanın ve onları var edenin bir nizamı var. O nizama fıtrat, natura, tabiat denildiğine rastlanıyor. Din de, akıl ve tefekkür de fıtrata uygun olanı yakaladığında kesişiyor, fıtrata uygun olandan uzaklaşıldığında ters düşüyorlar. 

Her insan için iyi olan ve her insan için kötü olan haller var. Bu fıtratın iyisi ve fenasıdır. Bir de insandan insana değişen iyi ve kötü var. Bu da toplum hayatının iyisi ve kötüsüdür. Kazananın iyisi kaybedenin kötüsüdür. Kaybedenin iyisi kazananın kötüsüdür. İşte tam da burada anlaşmazlıklar, çatışmalar ortaya çıkıyor. Çare yargıya baş vurmak. Yargı ne yapacak? Adaleti sağlayacak. Adalet nedir? Hak edene hak ettiğinin verilmesi, mağduriyetin önlenmesi veya giderilmesidir. Yer yüzünde hiçbir adalet nizamı mağduriyeti giderecek reçeteye sahip değildir. Mağduriyeti önlemek daha elverişli bir yol. Mağduriyetin giderileceği yegane adalet nizamı mahşer meydanında uygulanacağı ilan edilen nizamdır.

İşte toplumda, birey için, şu veya bu kitle için farkındalık oluşturulması gereken konu burada ortaya çıkıyor. Hak edilen ve hak edilmeyenin ne olduğu konusu. İnsanların hak etmediklerinin peşinde koşması, bunun için çaba harcaması hayatın her alanında meydana gelen zulmün sebebidir. İnsanlara helalin ne olduğunu, haramın ne olduğunu öğretmek, yeniden öğretmek, hem de acilen öğretmek gerek.

‘O çalıyor, ben niye çalmıyorum’ noktasına gelen toplumlar yönetilemezler. Toplum mühendisleri kirli amaçlarını bir tarafa bırakarak, insanlara ‘cambaza bak’ yerine ‘helali ara, haramdan kaç’ demeyi kendilerine hedef tutmalıdır.