Cenab-ı Hak ayeti kerimede; ‘’İnsanları arkadan çekiştirip kaş göz işaretiyla eğlenmeyi adet haline getirenlerin vay haline..’’ (El-Hümeze; 1).

Yunus Emre de bir gönüle ceza vermenin ne ağır bir cürüm olduğunu şöyle ifade etmektedir;

‘’Gönül çalabın tahtı,

Çalab gönüle baktı,

İki cihan bedbahtı,

Kim gönül yıkıyor ise.’’

Bayezidi Bistami Hazretleri, bir yere seyahat ederken bir ağaç altında durur ve yemek yer.

Ardından yoluna devam eder. Bir müddet yürüdükten sonra torbasının üzerinde bir karınca görür ve;

‘’Allah'ın mahlukunu ayrı düşürdüm’’, diyerek geri döner.

Karıncayı tekrar o ağacın altına bırakır.

Şair Firdevsi şahname adlı eserinde şöyle der;

‘’Bir yem tanesi çeken karıncayı dahi incitme. Çünkü onun da canı vardır. Can ise tatlı ve hoştur’’.

Muaz İbn. Cebe bir gün Resulullah sav Efendimize; Hangi ameli işlersem hayırlı olur diye sorduğunda;

‘’Resulullah sav şöyle cevap verdi; ‘’Allah hayrını versin ey Muaz, insanları yüzüstü cehenneme sürükleyen dillerinin söylediğinden başka nedir ki. Kim Allaha ve ahiret gününe iman ediyorsa ya hayırlı söz söylesin ya da sussun. Zaralı söz söylemesin. Sizler hayırlı söz söyleyerek huzura kavuştunuz.’’

Aslına kimseyi incitmemek her ne kadar zor da olsa nispeten insanın elindedir.

Ancak birde kimseden incinmemek vardır ki, o çok daha zordur. Zira irade ile kalbe hakim olabilmek çok zordur. Tasavvuf terbiyesinin bir hedefi de kula bu iradeyi kazandırabilmektir.

Şüphesiz ki ‘’incitmemek’’ ile ‘’incinmemenin’’ arasında katedilmesi gereken uzun bir mesafe vardır.

Bu yolda ilerleyebilme ise, büyük bir gayret ister.

ZİYA PAŞA ŞÖYLE SÖYLER:

Dehrin ne safa var acaba Sim’ü üzerinde,

İnsan bırakır hepsini Hin’i seferinde,

Şu fani cihanın gümüş altın ve sair metalarında esasen hiçbir safa yoktur.

Çünkü insan ebedi aleme yolculuğu esnasında, yani; son nefesinde bunların hepsini geride bırakır.

Tek başına sefere çıkar.

Hak dostları daha fazla insanların çok uğramadığı dükkanlardan alışveriş ederler.

Yani, halini arz edemeyen muhtaçları simalarında tanır, kimsesizlerin kimsesi olur, onların sesli ve sessiz feryatlarını işitir ve bir güneş gibi en kuytu yerleri dahi aydınlatırlardı.