Türk pop müziğinin unutulmaz isimlerinden biri olan Metin Arolat, 20 Eylül 2024 gecesi İstanbul Kozyatağı’nda sahne aldığı bir otelde aniden fenalaşarak yere yığılmıştı. 52 yaşındaki sanatçının bilinci kapanmış, olay yerine çağrılan sağlık ekiplerinin tüm çabasına rağmen hayata döndürülememişti. Arolat’ın bu ani kaybı sadece sevenlerini değil, tüm sanat camiasını derin bir yasa boğmuştu.
Otopsi raporu ortaya çıktı: Kanında uyuşturucu madde ve etil alkol bulundu
Sabah gazetesinin ulaştığı özel bilgilere göre, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen adli soruşturma kapsamında Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesi tarafından hazırlanan kapsamlı otopsi raporu tamamlandı. Söz konusu raporda, Arolat’ın kanında hem etil alkol hem de uyuşturucu maddeye rastlandığı belirtildi.
Bu çarpıcı bulgular, Metin Arolat’ın ölümünü çevreleyen iddiaların yeniden gündeme taşınmasına yol açtı. Kamuoyunda uzun süredir sanatçının ölümüyle ilgili çeşitli teoriler konuşulurken, otopsi raporu yeni tartışmaları da beraberinde getirdi.
Kalp krizi geçirdiği tespit edildi
Adli Tıp raporunda yer alan en kritik bilgi, ünlü sanatçının ölüm sebebinin kalp krizi olduğu yönündeki net teşhis oldu. Rapor, Arolat’ın kalp rahatsızlığına bağlı olarak ani bir kriz geçirdiğini ve bunun sonucunda hayatını kaybettiğini ortaya koydu.
Ancak sadece bu bulgu bile tek başına ölümün ardındaki tüm soruları yanıtlamaya yetmedi. Çünkü Metin Arolat’ın yaşam tarzı ve sağlık geçmişi, olayın ardındaki perdeyi daha karmaşık hale getiriyor.
“Sarı serum” iddiaları dikkat çekiyor
Arolat’ın yakın çevresi tarafından daha önce dile getirilen bazı ifadeler, kamuoyunun hafızasında tazeliğini koruyor. İddialara göre, sanatçı uzun süredir katı bir diyet uyguluyor ve zaman zaman evde sağlık hizmeti kapsamında “sarı serum” olarak bilinen, halk arasında enerji verici etkisiyle bilinen intravenöz sıvıyı alıyordu.
Özellikle konser öncesi performansını artırmak amacıyla bu serumdan faydalandığı öne sürülen Arolat’ın, son konserinden hemen önce de bu işlemi yaptırdığı ileri sürülüyor. Bu durum, kalp krizini tetikleyen faktörlerden biri olarak değerlendiriliyor.