Hastalığa sebebiyet veren rahatsızlıkların bir kısmı var ki, eğer ölümle neticelense, manevi şehit hükmünde, şehadet gibi bir velayet derecesine sebebiyet verir. 

Çocuk doğurmaktan gelen hastalıklar ve karın sancısıyla, boğulma, yanma ve taun ile vefat edenler, manevi şehit olduğu gibi, çok mübarek hastalıklar var ki, velayet derecesini ölümle kazandırır.

Nitekim yüce Peygamber bir hadislerinde şöyle buyurur; 

''Beş durum vardır ki, onlardan biri üzere ölen kimse şehittir; 

''Allah yolunda öldürülen şehittir. 

Allah'a itaat yolunda ölüp boğularak ölen şehittir. 

Allah'a itaat yolunda olup da karnındaki bir hastalık sebebiyle ölen şehittir. 

Allah'a itaat yolunda olup da yaralanarak ve vebadan ölen şehittir. 

Allah'a itaat yolunda olup da doğum sebebiyle ölen şehittir''. 

Son Peygamber, bu hadislerinde saydığı beş sınıftan birincisi hariç diğerleri manevi uhrevi şehitler kısmına dahildir. Başka hadislerde manevi şehitlerin sayısı daha arttırılır. Kaynaklarda uhrevi şehidin sayısı elliyi bulur. ''Akrep sokması sonucunda ölmek; Yıkık altında kalarak kazaen ölmek; Yanarak ölmek''.

 

Hastalık Cennete Girmek İçin Bir Vesiledir:

Manevi şehit sevabı almayı hak eden hasta bir mü'min, değişik hastalıkların ileri bir boyutu olan bakıma muhtaç haliyle dünya hayatına veda etse, takva derecesine göre, diğer kabir ehlinden daha sağlıklı ve dinç olarak dirilir ve Cennete girmeyi hak eder. 

Bu konuda bir kudsi hadiste şöyle buyurulur: ''Kulumun iki sevgili uzvunu göz nurlarını giderirsem, o da ona sabrederse, iki gözüne karşılık ona Cenneti veririm''. 

Bir Müslüman, gözleri görmeyerek vefat etmişse, yine manevi derecesine göre, diğer kabirlilerden ziyadesiyle o nur alemini temaşa edebilecektir. 

Bu dünyada görme engelli olan bir mümin maddeden göremez. Ancak imanla ruhunu teslim etmişse kabirde o derece kabir ehlinden ziyade görür. 

Bediüzzamanın ifadesiyle; ''en uzak gösteren dürbünlerle bakar nevinde, kabrinde, derecesine göre, Cennet bağlarını sinema gibi görüp temaşa eder''.

İlham ve keşif kanallarının süzgecinden geçtiği anlaşılan bu tespit ve tasvirler, bazı okuyuculara belki de abartılı gelebilir. 

Ancak, son Peygamber'in şu hadisleri, ahirette musibet zedelere hastalara sunulan hediyelerin ve sürpriz ikramların hayallerimizin çok üstünde olduğu anlaşılmaktadır. 

''Kıyamet gününde musibet zedelere sevap verileceği zaman dünyada afiyette ve azaları sağ salim olanlar, dünyada iken derilerinin keskin âletlerle parça parça kesilmiş olmasını arzu edeceklerdir''.

Bir hasta, imanını kemale erdirmek adına sabrın yanında şükür görevini de ifa etmelidir. 

Sağlıklı insanlara bakarak, halinden şikayetçi olmamalıdır. 

Bunun yerine kendinden sağlık noktasında aşağı derecelerde bulunan çaresiz hastalara ve ileri derecede bakıma muhtaçlara bakıp haline şükretmelidir. 

Bir bacağı olmayan bakıma muhtaç kişi, iki bacağını kaybetmiş kişiye bakmalıdır. Bir gözü olmayan da iki gözünü yitirmiş görme engelli bir insana bakmalıdır ve haline şükretmelidir. 

Mevcudu görmezlikten gelmek, aslına nankörlük olduğu unutulmamalıdır. Aslında nimetlerin dağılımı ve akıbeti hususunda kendinden yukarıya bakıp şikayet etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. 

Musibette herkesin tek hakkı, kendinden musibet noktasında daha yukarı olanlara bakmaktır ki, bu vesile ile bakıma muhtaç kişi haline şükretsin.