Hastalıklar, aslında mana aleminde Yaratan'dan sunulan güzel hediyelerdir. 

Eğer bunlar mana boyutuyla güzel şeyler olmasaydı, Yaratan en sevdiği kullarına hastalıkları vermezdi. "En çok musibet bela ve meşakkate giriftar olanlar, insanların en iyisi, en kamilleridir" hadis-i şerif bunu doğrulamaktadır.

Başta peygamberler, mesela Hz. Eyyub, sonra veliler Allah dostları ve sonra ehl-i salahat ihlas sahibi kullar, çektikleri hastalıklara birer halis ibadet, Yaratan'dan birer hediye nazarıyla bakmışlar ve sabır içinde şükretmişlerdir. 

Hastalığa yakalanmış bir kişi de bu önemli şahsiyetleri örnek alıp sabır içinde şükrederse bu nurani kafileye katılmış olur.

Aslında hastalık, acziyet ve ızdırap kılığında gelen gizli bir saadet kaynağıdır. 

Hz. Mevlana, kederlerin ve sıkıntıların insan için bir nimet olduğunu şu şiirinde ifade etmektedir:

''Uğradığın derde, kedere razı oldun mu, hemen sana Cennet kapısı açılır. 

Gam elçisi gelip kapını çalarsa, onu bir dost gibi karşıla, kucakla''.

Allah'ın verdiği gam ve kederlerin perde arkasında birçok hikmet gizlendiği için, kişi, durumuna zahiri boyutuyla değil manevi yönüyle bakmalıdır. 

Mesela bir hadislerinde son Peygamber şöyle buyurur; 

''Kulunun iki gözünü alıp da sonra da onu Cehenneme sokmak, Allah'ın gücüne gider.''

Şimdi sormak lazım, iki gözün görmemesine karşılık ahirette elde edilecek güzel sonuç itibariyle körlük büyük bir ilahi hediye değil midir? 

Mü'min, imanın kuvvetliliği ölçüsünde körlüğünü bir mesele yapmayıp, kulluğunu yerine getirmede yanlışlığa girmeyip sabrederse Allah'ın izniyle Cennete girer.

Hayır da şer de Allah'tan geldiğine göre, insanların vefasından, Allah'ın şer ve cefasının daha iyi olduğunu bilmekte fayda vardır. Hastalığın şerri, kişiye verdiği zararlar ve acılardır. İnançlı bir kişi, o acılardan ve zararlardan Allah'a sığınır ve kederlerin hayırlı yönlerini ve gizli lütuflarını düşünür. 

Belki tam olarak algılayamadığımız o gizli lütuflardan mahrum olmamak için, kişi Allah'a niyazda bulunmalıdır.

''Hele gamın, gerçek inanç ehlinin kulu, kölesi olduğunu idrak eden kişiye, gam daha fazla lütuflarda, ihsanlarda bulunur'' diyen Hz. Mevlana, rıza derecesi ile manevi lezzet arasındaki doğru orantıya vurgu yapar.

Son Peygamber de bu yönde şu hadisleri dile getirir: ''Büyük mükafat, büyük musibetlerle beraberdir. 

Allah, bir topluluğu sevince onlara bela verir''. Ümmetimin azabı dünyadayken verilir.

Bu gerçeklerden hareketle Bediüzzaman, hastalığı Cenabı Hak'kın bir manevi hediyesi olarak değerlendirmektedir. 

''Ey maraza hastalığa müptela hasta! Bu zamanda tecrübemle kanaatim gelmiştir ki, hastalık bazılara bir ihsan-ı İlahidir, bir hediye-i Rahmanidir''. 

(Hastalar Risalesi; Beşinci Deva).

 

Hastalık Yaratan'ın Kudretini Gösteren Durumdur:

Maddi hastalıklar ve fiziki engeller, gaflet perdelerini yırttığı gibi, kişinin Yaratan'ın karşısındaki aczini ve zaafını daha berrak bir şekilde göstermektedir. Yaratan'ın karşısında aczini anlayan imanlı bir insan, Allah'ın kudretini ve rahmetini daha iyi idrak etmek suretiyle kulluk görevini daha bilinçli ve ihlaslı yerine getirebilecektir. 

O halde, bir insanın itikadını düzelten, imanın nurlanmasına ve kuvvetlenmesine yol açan, hayatını manen güzelleştiren hastalık, manevi boyutuyla kişinin menfaatinedir.

O sınırsız aczin ve zaafın etkisiyle, hastalığa yakalanan bir kişi, hem sözleriyle hem de davranışlarıyla kendini hep duada bulur. 

Dua ve niyaza da vesile olmaktadır. 

"Eğer duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var?" ayetin sırrına nail olan hasta bir kişi, Allah'a daha bir samimiyetle şükredecektir. 

 

Hastalık Sevap Kazandıran Bir Fırsattır:

Peygamberimiz, bir hadislerinde şöyle buyurur; 

''Kul, ibadet üzere iyi bir yolda iken hastalansa, 

o kul ile görevli meleğe denir ki; İyileşinceye veya ölünceye kadar sıhhatli iken yaptığı ameli gibi sevap yazın''. 

Allah, hasatlık gibi değişik musibetler sebebiyle mü'minin günahlarını bağışlayıp sevap verdiği gibi, sağlıklı iken devam ettiği amellerine hastalanınca devam edememesi durumunda o ameli yapmış gibi kabul edip, amel defterine yazar.