Akşam saatleri,

Nem 90"larda,

Sıcaklık 30"un üzerinde.

BU iki tabiat olayı birleşince,

Hayat çekilmez oluyor.

Eşim Züleyha ile evden çıktık.

Amacımız serin bir deniz kenarı bulup,

Tavşankanı çayı yudumlamak.

Telefonum çaldı,

Kızım Bürçe"nin dershane hocası,

Erkan papan Hocam;

"Abi, Olimpiyat Salonuna bekliyorum, Türkçe olimpiyatları var,

Romanyalı bir öğrencimiz Orhan Gencebay"dan hatasız

kul olmaz"ı okuyacak, eylenirsiniz."

Erkan Hocam benim aynı zamanda Tarih Larusse"ım,

Sevdiğim de bir dost.

Hatırı var, gitmesen olmaz.

İster istemez direksiyonu Ataköy"e kırıyorum.

Ama yol bize nem ve sıcak ile birlikte bir sürpriz yapıyor,

Adım adım mübarek.

Git gidebilirsen.

Ortalık simitçi, sucukçu, çiçekçi kaynıyor.

Almansan gözüne sokuyorlar.

İlerlemeye çalışırken çiçek satıcılarından biri bizi gözüne kestiriyor,

Hanıma ayıp olmasın diye mecburen alıyorum.

Demeti ucuz da.

Beş gaymeyi bayılıp soruyorum;

"Bu yol ne zamandır böyle sıkışık?"

Çiçek satıcısı ağzını açtığı anda memleketini de az çok tahmin

ediyorum, doğu gurbetçisi;

"Abey, Türkçe konuşanlar mı? Ne varmış! Onların yarışması,

Herkes oraya gidince trafikte sıkışıyor."

Ve sonunda varıyoruz.

Olimpiyat köyüne.

Futbol organizasyonu yapmak için her detayı düşündüğümüz,

Ancak Avrupa"nın çifte standardını bir türlü aşamadığımız köye.

Erkan Hocam kapıda,

Yanında kadim dostu Sinan Hoca"da var.

Kan ter içindeler.

Belli ki işleri başından aşkın.

Misafirleri karşılıyorlar,

Organizasyonda kendilerine düşeni yapıyorlar.

Erkan Hocam, biletlerimizi verip önümüze düşüyor.

Oturuyoruz.

Müthiş büyük bir salon, İgne atsan yere düşmez.

İlk etapta gözüme Atatürk posteri ile

Türk bayrağı çarpıyor.

Olimpiyat ve reklam posterlerine göre biraz küçük kalmışlar.

Hocaya takılıyorum;

Hocam biliyorsun Atatürk ilk Baş Öğretmenimizdi, organizasyonunuzun ruhuna

resminin ötekilerden çok daha büyük olması gerekmez mi?"

Hocam;

"Haklısın, gözümüzden kaçmış, hemen ileteceğim" diyor.

Yerimize oturur oturmaz, Vatan Şaşmaz ile Ceyda Düvencinin

sesleri bizi canlandırıyor;

Şehitlerimiz için saygı duruşu, sonra da istiklal marşı.

Zaten duygu doluyum,

İki gündür şehitlerimiz için derin bir yas içindeyim.

Bunun hıncını İstiklal Marşı ile alıyorum;

Sesimin son perdesine kadar bağırarak Türk"ün kutsal marşını söylüyorum.

Çok bağırmışım herhalde…

Marş bittiğinde sağdan solda misafirlerin bana bakıp fısıldaştıklarını görmek,

Beni biraz gülümsetiyor.

Benim için;

"Kafayı tırlatmış" herhalde demişlerdir.

Bu arada uzaktan Vali Hüseyin Avni Mutlu ile göz göze geliyoruz.

Kendisi ile Silopi Kaymakamı olduğu sırada yakın bir ağabey-kardeş ilişkimiz vardı.

Beni çok severdi.

Tercüman Gazetesindeki Röportajlarımın da gedikli bilgi kaynağıydı.

Ama aradan 20 yıl geçmiş,

Göz teması bir şey ifade etmiyor.

Yani hatırlamıyor.

Ve jüri,

Uygun adım gelmeye başlıyorlar,

En çok alkışı da Yaprak Dökümünde ki başarılı performansından olacak,

Halil Ergün alıyor.

Ve sonrası…

Yarışmacılar tek tek sahneye davet edilmeye başlanıyor.

Senegal"den Madina.

Söylediği şarkı "Bir yangının külünü" diye başlıyor.

Allahhh…

Yakıyor ortalığı.

Zevkleniyoruz.

Afrikalı TÜRKÇE şarkı söylüyor.

Ürperiyorum.

Sonra sırayla teşrif ediyorlar .

Tacik İsmail, bizi Görünmez akşamın ufkuna götürüyor,

Türkistanlı bir ırkdaşımız bir potbori ile "ESİR DİĞER" kardeşlerine adeta gönderme yapıyor,

Bizi unutmayın diye.

Ama en gırgırı da Romanyalı gençten geliyor;

Hatasız Kul olmaz".

Orhan Gencebay"ın efkârını bize adeta enjekte ediyor.

Dostlar bu biraz hazırlıksız yazı oldu gibi.

Ayaküstü ve de hiç beklemediğim türde.

Ama iyi ki gelmişiz, iyi ki yazmışım.

Dünyanın dört bir yanından gelen çocuklara TÜRKÇE bir şeyler söyletmek,

Tadından yenmiyor.

Hem eşimle saatlerce bedava konser de izledik.

Daha ne isteriz.