HAYAL etmek, düşünmektir. Türkiye’nin bir ara adalet bakanı olmayı düşünüyorum. Diyelim ki çok yetkili, devrim, değişim, tebdil ve tahvil yapacak yetkilerle teçhiz edildim. Önce ülkedeki ceza ve infaz evlerinin levhalarını, kurumun adını değiştirirdim. Tutuklu ve Hükümlü Islah ve Tedavi Merkezleri yazdırırdım. Her suçun ruhsal olduğunu kabul eden bir anlayışla hareket ederdim ve edilmesini tebliğ ederdim. O her binanın, bina külliyesinin müdürü olarak purofesörlük ilim derecesinde bir hekim tayin ederdim. O hekimin emrinde başka hekimler de atardım. Ama bu hekimler, tutuklu ve hükümlülerin beden sağlığı yanı sıra ruh sağlıklarını iyileştirmekle sorumlu olurdu.

Pisikolog, pisikiyatır, davranış bilimci, yaşam koçu, bireysel gelişimci, hukukçu, sosyolog yani toplum bilimci elemanlar ataması yapardım oraya. Amacı değiştirirdim. Oraya gönderilen tutuklu veya hükümlü cezalandırılmak üzere değil, tedavi edilmek için orada olduğunu bilirdi. Bir eğitim purogramı uygulardım mesela orada. Sabah kalkıldığında beden temizliği ve çevre temizliği, her insan kendi inancına uygun olarak ruh temizliği uygulatırdım. Sonra da mevsim şartlarına uygun ortamlarda temiz-beyaz örtüler içinde sabah kahvaltısı yapılmasını temin ederdim.

Sonra dersler başlardı. Her inançtan insana kendi dini için dersler olurdu. Sonra da ahlak, toplum kuralları, muaşeret usulleri, hukuk, adalet, hak dersleri olmalıydı elbette. Sonra da insan ve toplumu anlatan, açıklayan, iyileştiren, nitelikli hale getiren bilim dallarından dersler yaptırırdım onlara. O insanlara yani tutuklu ve hükümlülere nefis terbiyesi, başkalarını hesaba katarak yaşamayı, oradan çıktığında ekmeğini, helal ekmeğini kazanmanın yollarını, bir mesleği öğretirdim onlara. Meslek eğitimi de şartlardan en önemlisi sayılabilirdi.

Türk Ceza Kanunu diye bir kanun yerini Türk Islah ve Tedavi Kanunu olarak değiştirilmeliydi elbette. Suç ve ceza ikilemi kesinlikle ortadan kalkmalı, suç ve tedavi ikilemi onun yerini alırdı benim idaremde.

Her suçun bir davranış bozukluğu, ruh sağlıksızlığı olduğu temel ilkemiz ve kabulümüz olurdu elbette. Onun için de ceza yerine verilecek tutukluluk ve hükümlülük süreleri insanların hayatını mahvetmeyecek seviyede olurdu. Tutukluluk ve hükümlülük diye işlenen suça karşılık verilen bu sürenin eğitim ve tedavide geçeceği herkes tarafından bilinirdi. Ceza yerine konulacak tedavinin de ölçülü, insaflı, orantılı olması şarttır. Kimse hayatını bir daha kazanamayacağı, oradan çıkamayacağı, topluma ve sivil hayatına kavuşamayacağı süreler tutuklu ve hükümlü kalmazdı.

Ceza yok, tedavi var

Hayal etmek, düşünmektir dedik başında. Düşündüğünü söylemek de kimi durumlarda ceza ile karşılanabiliyor ama, en iyisi cezayı sözlükten çıkartmak. Ceza yok. Tedavi, eğitim ve ıslah var.

Yalan söyleyen insan, çalan, gasp eden, darp eden, zarar veren, cana, mala, hayvana, bitkiye, doğaya zarar veren insan, başkasının hakkına göz diken insan, helal ve haram demeyen insan, rahatı için daha çok tüketmek, bunun için de her şartta kazanmak isteyen insan suçlu değil, hastadır. Tedavi, ıslah ve eğitim ihtiyacı vardır.

Benimki hayal etmek

Kimse yanlış anlamasın, kimsenin yerinde gözüm yok. Yönetenler çekilsinler ben yöneteyim demiyorum. Kimseye tehdit oluşturmuyorum. Benim ki sadece bir hayal etmek, düşünmek.

Türk Ceza Kanunu ortadan kalkmalı, yerini Türk Islah ve Tedavi Kanunu’na bırakmalı. Ceza evleri de Tedavi ve Islah Merkezleri olmalı.

Sayın Devlet Bahçeli’nin sözünü ettiği Ruh Sağlığı Kanunu bu açıdan önemliydi. Türkiye’de yaygın şekilde aşağıdan yukarıya, soldan sağa hemen herkesin ruh sağlığı sorunu var.