İslamdan önce; adamın biri hanımına kızıp; "Sen bana annem bacım gibisin" dediğinde eşi ona haram olmuş kabul edilirdi.Fakat ondan boşanmış da olmaz, öyle ortada kalırdı.O'na ne helal sayılırdı ki, aralarında evlilik ilişkileri devam etsin. Ne de boşanmış olurdu ki, kendisine başka bir yol arasın. İşte bu da cahiliye döneminde kadının karşılaştığı büyük işkencelerden biriydi.

İmam-ı Ahmed'in Said ibn. İbrahim'den ve Yakup'dan o da babasından, o da Muhammed ibn. İshak'tan, o da Yusuf ibn. Abdullah ibn. Selam'dan o da Huveyle binti Sa'lebe'den aldığı hadiste deniyor ki: Huveyle şöyle dedi:

"Allah'a yemin ederim ki yüce Allah Mücadele suresinin baş tarafını ben ve Evs ibn. Samit hakkında indirmiştir...Ben Evs'in yanındaydım. Evs yaşlı bir ihtiyardı, huysuzlaşmıştı. Birgün yanıma girdi. O'nunla biraz atıştım. O da öfkelenerek:

"Sen artık bana annem bacım gibisin" dedi. Sonra çıkıp gitti. Bir süre kavminin meclisinde oturdu. Sonra gelip yanıma girdi. Bir de baktım ki, bana el uzatmaya çalışıyor. Allah'a yemin ederim ki olmaz! Sen az önceki sözlerini söylediğin halde, Allah ve peygamberi hakkımızdaki hükmünü vermediği müddetçe bana dokunamazsın! dedim. Üzerime atıldı.Ben ise, ondan sakındım. Normal bir kadının güçsüz bir ihtiyarı alt etmesi gibi ben de onu mağlup ettim. Ve üzerimden attım.Sonra komşularıma gittim. Onlardan bir elbise emanet aldım. Çıktım. Allah'ın elçisine gittim. O'nun önünde oturdum. Kocamın bana yaptıklarını birbir anlattım. O'nun kötü huyluluğundan çektiklerimi peygambere şikayet ettim. Hz. Peygamber ise, hep: "Amcanın oğlu yaşlı bir ihtiyardır. O'na iyi davran, Allah'tan kork" diyordu. Ben oradan ayrılmadan hakkımda Kur'an ayetleri indi. Hz.Peygamber vahiy geldiğinde kendinden geçtiği gibi kendinden geçti, ayıldığı zaman bana: "Ey Huveyle, yüce Allah senin ve eşinin hakkında Kur'an ayetleri indirdi" dedi. Sonra bana; ''Mücadele suresinin 1.2.3. ve 4. ayetlerini'' okudu.

Sonra bana dedi ki: "Ona söyle bir köle azad etsin." Ben ise ona: "Ey Allah'ın elçisi; onun azad edecek kölesi yok ki" dedim. "Ardarda iki ay oruç tutsun" buyurdu. Yine ben dedim ki: "O ihtiyar bir adamdır. Nasıl oruç tutsun ki?!" Buyurdu ki: "Altmış yoksula bir deve yükü hurma dağıtsın." "Ey Allah'ın elçisi Allah'a yemin ederim ki onun bu kadar imkanı yok" dedim. Hz. Peygamber buyurdu ki: "Biz ona bir Arak hurma yardım edeceğiz." Bunun üzerine ''Ben de ona bir Arak yardımda bulunurum'' dedim. Resulullah: "Çok yerinde, çok güzel ettin. Git, onun yerine onları sadaka olarak dağıt. Sonra da amcanın oğluna iyi davran" buyurdu. Ben de gittim, dediklerini yaptım. (Ebu Davud)

İşte yüce Allah, Hz. Peygamber ile bu konuyu onunla konuşmaya gelen kadın arasında geçen bu karşılıklı konuşmayı duymuştur. Yüce Allah'ın yedi göğün üstünden hakkında hükmünü indirdiği mesele de budur. Böylece bu kadının hakkını vermiş, hem onun hem de kocasının gönlünü rahatlatmış ve müslümanlara da böylesi ailevi günlük bir sorunda yol göstermiştir.

"Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan kadının sözünü işitti. Allah sizin konuşmanızı işitir. Çünkü Allah işitendir, görendir."

"Sizden eşlerine zihar yapanlar, bilmelidir ki o kadınlar, onların anaları değildir.Onların anaları, ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Şüphesiz onlar çirkin ve yalan bir söz söylüyorlar. Şüphesiz Allah, affedici ve bağışlayıcıdır.''

Buna göre cahiliye dönemindeki bu zihar geleneği, sağlıklı bir temele dayanmamaktadır.Temelsizdir. Meselenin aslını bu şekilde açık ve belirlenmiş halde ortaya koyduktan sonra konuya ilişkin kesin hüküm geliyor:

"Eşlerinden zihar ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin eşleriyle temas etmeden önce bir köleyi hürriyetine kavuşturmaları gerekir.Size öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır."

"Buna imkan bulamayan kimse, temas etmeden önce aralıksız olarak iki ay oruç tutmalıdır. Buna da gücü yetmeyen, altmış fakiri doyurur. Bu kolaylık Allah'a ve peygamberine inanmış olmanızdan ötürüdür, bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır; inkar edenler için can yakıcı azap vardır."

"Bu Allah'a ve peygamberine iman etmeniz içindir."

"Bunlar Allah'ın sınırlarıdır."

Bu şartları koymuştur ki, insanlar burada dursun.