SON yıllarda kullanılan anlam ve kapsamı çok geniş bir kelime. Ben de beğeniyorum. Bir çok şeyi ifade ediyor ve kapsıyor. 
Belki de son yıllardaki özellikle siyasetçiler için de söz konusu bir kelime.
Her şeyden önce diplomaside ve siyasette bir duruş vardır. Yani bir jargonu vardır. Bunda sıkıntı mı var ne bilmiyorum ama hayli farklılaştığımızı biliyorum.
 
Siyasilerin zaman zaman atışmalarında sert usluplara tanık olduğumuz gibi zaman zaman da esprili göndermeler yapıldığını biliriz. Hakaret boyutuna varan, mahkemelere uzanan ve tazminat davalarıyla sonuçlanan söylem biçimlerine de son yıllarda tanık oluyoruz.
 
Ama diplomasi başka. Monşer olarak tanımlanan diplomatlar nazik, kibar, olabildiğince konuşurken kelimelerini seçerek ifadelerini sunmaya çalışırlar. Bu nedenle de konuşmaları akıcı değildir. Dudaklarından kesik kesik dökülen kelimeler aslında bir sonraki cümleye hazırlar beynini.
Zerafet de vardır usluplarında. Tam bir jargon.
 
Hem eski bir diplomat, hem de yeni bir siyasetçi olan CHP'li Öztürk Yılmaz jargonuyla gündeme oturdu. Türkçe ezan tartışması ikinci planda kaldı. Genel başkanına "Sıkıyorsa at da görelim. Kepaze ol. Kılıçdaroğlu beni rakip görüyor. Aşağılık bir işe imza attınız. Defolup gideceksiniz" şeklindeki söylemi karşısında donup, kaldım.
 
Değil diplomat diplomaside memur olarak çalışan bir görevliden bile duyamayacağımız ifade tarzı. 
Beyefendi aslında diplomaside konsolos unvanlı idi. Yani kıdemi henüz mesleğinin başlarında olan bir hariciyeci. Önünde uzun yollar varken terör örgütü mensupları tarafından esir alınışı ve serbest bırakılışından sonra CHP tarafından kucaklanarak siyaset kulvarına çekilmesiyle tanıdık kendisini.
 
CHP içinde çok deneyimli eski diplomatlar olmasına rağmen bu beyefendi genel başkan yardımcılığına kadar yükseldi. 
Görüldü ki bu yükü taşıyacak kapasitede değil. Parti içi ünvanları alındı. Ama o günden itibaren parti disiplini dışında hareket ederken farklı farklı söylemleriyle de dikkatleri üzerine toplamayı başardı.
 
Tam da yerel seçim öncesi partiler gündem seçiciliğinde azami dikkat gösterirken Türkçe ezan tartışmasını ortaya atarak yalnızlaşmayı kanıtladı. Tek başına kaldı. Ne siyasi çevrelerde, ne de medya sütunlarında kabul görmedi.
Bardağı taşıran son damla niteliğindeki konuşması yüzünden de parti disiplinine verildi.
İşte o andan itibaren Öztürk Yılmaz'la ne kıdemine, ne siyasete, ne de diplomasiye uygun düşmeyecek bir jargon ortaya kondu.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığı'na aday olacağını iddia eden Öztürk Yılmaz bu niyetiyle de hiç ciddiye alınmadı.
Olabilir. Uyum sağlanamayabilir. Doku uyuşmazlığı da olabilir. Geri çekilir, vaktini bekler, parti içindeki kurullarda söyleyeceğinizi söylersiniz.
 
Aslında parti disiplin kurulunda savunma yapma hakkınız da var. Daha bunlar oluşmamışken yüksekten uçarak bu uslup ve bu jargon ne bir diplomasiye, ne de parti içi siyaset anlayışına uygun düştü.
CHP'de bu tip başkaldırılar sık sık görülür. Bir başka siyasi partide ise racon kesmek öyle kolay değildir.
Ana muhalefet olarak özellikle yerel seçimlerde beklentiler içinde bulunan ve seçmen karşısına güçlü çıkmak isteyen CHP, bir anda ne olduğunu şaşırdı. Toplumun ezana karşı hassasiyetini bilmeyen yok. Daha önce de denenerek benimsenmeyen bu davranış tam unutulmuştu ki Öztürk Yılmaz bey son derece gereksiz bir teklifle konuyu ısıttı.
Ne oldu? Sıfıra sıfır elde var sıfır!
CHP'nin rakibe ihtiyacı yok kendi içindeki sorun ve sorunlu muhalifler varken...