Kerbela; Bağdat'ın 100 kilometre güneybatısında vilayet merkezi olan bir şehirdir. Osmanlı Devleti döneminde, Bağdat vilayetine bağlı 4 kazalı bir sancaktı.Kerbela'nın önemi, Hicri takvime göre;

10 Muharrem 0061, Miladi takvime göre; 10 Ekim 0680 tarihinde, Hz. Hüseyin'in efendimizin bu şehirde şehit edilmiştir. Mübarek Başı kesilerek Şam'a Muaviyen'in oğlu Yezid'e götürüldüğünden mübarek cesedi bu şehirde gömülüştür. Mezarın üzerine; Kabr- el-Hüseyn Merkad-i Hüseyin adı ile anılan türbe yapılmıştır..Bu türbe, genel olarak bütün Müslümanların saygı ve sevgi gösterdikleri ve mukaddes saydıkları bir makamdır. Kerbela şehrine; El-Meşhed veya Meşhed-i Hüseyn Hüseyin'in şehit düştüğü yer olarakta anılır.

Hz.Hüseyin'in türbesi, 850 yılında Abbasi Halifesi El-Mütewekkil tarafından yıktırıldı.Toprağı sürülerek ekin ekildi. Bu gibi ziyaretler, ağır ceza tehditleriyle yasaklandı. Buna rağmen 977'de burada yine bir türbe bulunduğu ve ziyaretler yapıldığı biliniyor. 980'de Aynü'l-Tamr'li, birçok kabilelerin reisi olan Zabba bin Muhammed el-Esedi tarafından Kerbela şehri ve türbe tahrip edildi. Aynı yıl Büveyhilerden Azudü'd-Devle, Necef-te Hz. Ali'nin türbesi ile Hz. Hüseyin'in türbesini tamir için büyük gayret sarf etti.

1016 Eylül'ünde iki şamdanın düşmesi neticesinde çıkan büyük yangında Merkad-i Hüseyn bütünüyle yandı.Yeniden yapıldı.1086'da Sultan Melikşah Bağdad ziyareti vesilesiyle Kerbela ve Necef'e de giderek, her iki türbeyi de ziyaret etti. İlhanlılardan Gazan Han 1303'te Kerbela'yı ziyaret ederek, türbeye büyük bağışlarda bulundu. Fırat nehrinden bir kanalla buraya su getirenin de Gazan Han veya babası Argun olduğu rivayet edilir. Meşhur seyyah İbn. Battuda 1326'da buraya geldiği zaman Kerbela, suyunu Fırat'tan alan, hurmalıklar içinde küçük bir şehirdi.

Türbe şehrin ortasında idi. Yanında büyük medresesi ve ziyaretçilerin kaldığı zaviyesi vardı. Mezarın üstü gümüş kaplı idi ve üzerinde altın ve gümüş lambalar ve kapısında ipek perdeler asılı bulunuyordu. Safevi Şah İsmail, 1524'te Necef ve Kerbela'yı ziyaret etti. Bağdat Fatihi, ULU HAKAN ve İslam'ın Halifesi Kanuni SULTAN SÜLEYMAN HAN Bağdat'ın fethini müteakip Kerbela ve Necef'te her iki türbeyi de ziyaret etti;

Kerbela'ya su getiren kanalı tamir ettirdi, rüzgarın kumlarla örttüğü sahaları temizlettirip yeniden bahçe haline koydurttu. Torunu Sultan Üçüncü Murad Han, Bağdat Valisi Ali Paşa vasıtasıyla Hz.Hüseyin'in türbesini yeniden yaptırdı.Nadir Şah 1743'te Kerbela'yı ziyaret etti.Kaçar hanedanının kurucusu Ağa Muhammed Han, On sekizinci yüzyıl sonlarına doğru bu türbenin kubbe ve minaresini altınla kaplattı.1801'de Şii ziyaretçilerin Necef'e geçtikleri sırada Şeyh Suud'un komutasındaki 12.000 kişilik Vehhabi ordusu, Kerbela'yı basarak 3000 kişiyi öldürdüler. Evleri, dükkan ve çarşıları yağma ve tahrip ettiler.

Hz.Hüseyin türbesinin altın kaplamalarını ve diğer hazinelerini gasb ettiler. Fakat derhal, dünyanın her tarafındaki Şiilerin yağdırdıkları bağışlarla türbe eskisinden daha zengin bir hale getirildi.

Hz.Hüseyin türbesi 108 x 82,5 m. büyüklüğünde bir avlu içindedir. Avlunun çevresinde eyvanlar ve hücreler sıralanır. Duvarlara boydan boya mavi zemin üzerine beyaz yazı ile Kur'an-ı Kerim'den ayetler yazılmıştır. Sanduka türbenin tam orta yerinde 2 metre yükseklikte,

4 m. genişliktedir. Ayak ucunda oğlu ve muharebe arkadaşı Ali Ekber'e ait küçük bir sanduka vardır. Şiiler arasında yaygın olan Hz.Hüseyin'in türbesi yakınlarında gömülü olanların cennete gidecekleri yolundaki inanç sebebiyle pek çok yaşlı insan ömürlerinin sonuna doğru Kerbela'ya göç eder, ölür ve oraya gömülürler. Bu mezarlar şehrin batı tarafındaki çölde uzanıp gider...

Türk edebiyatında Kerbela:

Hz.Hüseyin'in şehit edilmesini anlatan manzum ve mensur eserlerle bu konuda yazılmış mersiyeler başta olmak üzere Kerbela adı Türk edebiyatında önemli bir motif olarak yer alır.

Türk muhayyilesinde Kerbela, Hz. Hüseyin'le ailesinin ve yakınlarının topluca şehit edildiği bir yerin adı olmanın dışında bu elim olayı ifadelendiren pek çok şair ve edip tarafından adeta bir remiz ve mazmuna dönüştürülerek ''Vak'a-i dil-sûz-i Kerbelâ''gibi adlarla da anılan acıklı bir konunun adıdır.

Hz.Hüseyin'in başsız bedeninin gömüldüğü bir meşhed iken sonraları üzerine bir türbe yapılan, ardından suya kavuşturulup çöl ortasında güzel bir vahaya dönüştürülen Kerbela, Osmanlı tarihi boyunca; Türk hacılarının uğrak yeri olarak Al-i aba sevgisini tazelemiş, özellikle Türk tasavvuf kültürünü derinden etkilemiştir.Bütün Müslümanlarca rağbet edilerek, bir nevi kutsi önem kazanan Kerbela hakkında gitgide özel bir ziyaret kültürü oluşmuş, bilhassa Şii müelliflerce; ''Fazlü ziyarati'l-Hüseyin'' gibi kitaplar, Hz. Hüseyin Ziyaretnamesi gibi tercüman ve gülbankler yazılması geleneği teşekkül etmiş, ''Ka-milü'z-ziyarat'' gibi eserlere konu olan ziyaret adabı gelişmiştir.

 

Hz.HüseyinEfendimizin Hayatından bir kesint:

Sıcak bir günde Hz.Hüseyin Efendimiz kendisine ait hurmalığa giderken, komşunun hurma bahçesinde çalışan işçiyi gördü. İşçinin kendisini bütün varlığı ile işine vermiş olması dikkatini çekti. Gölgede oturdu ve onun ahenkli gayretini seyre koyuldu.Vakit ilerlemişti, işçi alnının terini sildi, yanındaki kırbadan su akıtarak elini yüzünü yıkadı. Sonra da ağacın gövdesine iliştirdiği çıkından bir parça arpa ekmeği çıkardı.

O arada bir köpek geldi. Aç olduğu anlaşılan hayvan adeta ekmekten payını istemektedir. Zenci köle, ekmeği ikiye böldü ve tam köpeğin önüne bırakacakken vazgeçti. Hz.Hüseyin bu durumu merak ve dikkatle takip ediyordu. Zenci köle köpeğe vermekten vazgeçtiği ekmek parçasının yerine, diğer elindeki parçayı ona doğradı. Kendisi de diğer parçasını suya batırarak yedi.

Yemek faslı bitince Hz.Hüseyin, kölenin yanına geldi. Selam verip, hal hatır sorduktan sonra köle ile arasında şu konuşma oldu:

''Seni seyrediyordum.Bu hurmalığın sahiplerini tanırım.Ne şanslı kişiler ki, senin gibi çalışkan bir köleye maliktirler.

Sağolun Efendim. Ben görevimi yapıyorum.

Peki şu köpeğe önce ekmeğini uzattın, sonra vazgeçtin ve diğer elindeki ekmeği doğradın. Sebebini merak ettim.

Efendim önce vereceğim ekmek diğerinden küçüktü.Tam ona uzatırken göz göze geldik. Köpeğe haksızlık yapmaktan utandım ve büyük parçayı ona doğradım.''

Hz. Hüseyin Efendimizin gözleri doldu. Kölenin omzuna elini koydu ve;

Bu hurmalığı Efendinden alsam benimle çalışır mısın?

Benim işim bu Efendim.Siz uygun görürseniz çalışırım.

Hz. Hüseyin, şehre gitti ve hurmalığın sahibini razı ederek hurmalığı da kölesini de satın aldı ve geri döndü. Zenci yine etrafından ilgisiz, şevkle çalışıyordu. Selam verdi ve;

Kardeşim bu hurmalığı satın aldım.

Köle, bir taraftan işini yaparken cevap verdi:

Hayırlı olsun Efendim.

Sen de bundan sonra benim yanımda çalışacaksın.

Sağolun, hayırlı olsun Efendim.

Köle bu konuşmalar devam ederken yine işiyle meşgul oluyordu. Hz. Hüseyin Efendimiz elini tutarak O'nun gözlerinin içine baktı.

Bak güzel kardeşim. Ben seni azat ediyorum ve bu hurmalığı da sana bağışlıyorum.

Kölenin yüzünde bir tebessüm belirdi, gözleri ışıl ışıldı. Sonra kelimeler ağzından tek tek döküldü:

Ey alemlere Rahmet olan Peygamberimizin torunu. Allah hayrını kabul etsin. Ben de bu hurmalığı vakfediyorum. Ölene kadar da bu vakfiyenin hizmetinde olacağım.

Hz. Hüseyin Efendimiz, gözlerinden yağmur gibi yaşlar boşanarak oradan uzaklaştı….