Dinimiz de ibadetlerin makbul olması bir takım esaslara bağlandığı, büyük küçük günahların affı da bazı şartların yerine getirilmesine bağlı olduğu gibi, kıldığımız namazın hakiki mana da bizi her türlü kötülükten uzaklaştırıp Cenab-ı Hakkı'ın rızasına yaklaştıracak bir namaz olması için bir takım şartlar vardır. Bunun adı; Huşudur.

Huşu; ''Cenab-ı Hakka boyun eğmektir.''

Huşu; ''Namazın gerçek ve hakiki namaz olmasını sağlayan sebeplerdendir.''

Huşudan maksat; ''Kişinin namaz esnasın da bütün varlığı ve kalbi ile Allah'a yönelmesidir.''

Namaz kılıyoruz ama, aklımız ve kalbimiz başka yerlerde. Aksine insan istesede istemese de, elinde olmadan düşüncelere boğuluyor. Verilemeyen ev kirası, ödenemiyen faturalar, altından kalkamadığın kredi borçları...Bunların hepsi namazda toplanır.

Resulullah Efendimiz (S.A.V) namaz da sakalı ile oynayan bir kişiyi görünce: ''Eğer şu kimsenin kalbinde huşu olsaydı azalarında da olurdu'' buyurdu.

Hz.Aişe Validemizin annesi Ümmü Rumman anlatıyor:

Namazım da sallanıyordum. Ebu Bekir beni o vaziyette görünce öyle bir azarladı ki, az daha namazdan çıkacaktım. Hz Ebu Bekir dedi ki:

Resulullah Efendimizi (S.A.V) dinledim şöyle buyuruyordu:

''Herhangi biriniz namaza durduğun da her tarafı sakin olsun, yahudiler gibi sallanmasın zira, namazda azalarda sakin olması namazın tamamındandır.''

Hastanın, hastalığı devam ettiği müddetçe en güzel yiyeceklerde alsa, hastaya faide vermeyeceği gibi insanda kalbi hastalıklardan ve nefsin tesallutundan kurtulmadıkça kişi hakkıyla namaza hazırlanması ve namazı kılması mümkün değildir. Böyle kimseye ibadet ve namazın edası ağır gelir.

İbn-i Abbas:

''manasını düşünerek, huzur ve huşu ile kılınan iki rekat namaz, gafil kalple akşam dan sabaha kadar kılınan namazdan hayırlıdır.'' buyurmuştur.

Abdullah ibn-i Şühayr anlatıyor:

''Ben Resulullah'a gelmiştim namaz kılıyordu. Ağlamasın dan dolayı sadrı şerifleri tencerenin kaynadığı gibi kaynıyordu.''

İşte Hz.Peygamber efendimiz böyle namaz kılardı. Hz.Ali efendimizin topuğuna saplanan ok'un alınabilmesi için ameliyat gerekiyordu. Hz.Ali efendimiz, nafile namaza niyetleniyor ve öyle oluyor ki ameliyat gerçekleşiyor, ok yaradan çıkartılıyor ama, Hz.Ali acıyı dahi hissetmiyor. Çünkü O, Rabbi ile başbaşa olduğu için acıyı hissetmiyordu. Birde kendimizi düşünelim...!

Aradaki fark:

Ashabı guzin, Resulullahtan aldıkları terbiye, edindikleri edeple dünya'ya itibar etmiyorlardı. Dünyanın boş olduğunu ve bir kokmuş hayvan leşinden farksız olduğunu biliyorlardı. Onlar ahiret hayatına önem verirlerdi. Ya biz...Bizler ahireti unuttuk. Hesabı mizanı unuttuk. Kul hakkını unuttuk. Akraba'yı yakınlarımızı unuttuk.Dünyada geçinmenin yollarına düştük. Ahireti istemiyoruz. Niçin mi? Çünki ahiret için dünyada bir hazırlık yapmadık, yapma'ya vaktimiz de olmadı.

Herşeye rağmen yinede namazlarımızı elimizden geldiği kadar, huşu ile eda etmeye çalışalım. Umarız ki yaratanımız, dünya'ya karşı olan muhabbetimizi ahiret sevgisine ilhak eder.