HAİTİ'de meydana gelen depremi, basınımız genellikle ''Kıyamet gibi'', başlıklarıyla verdi. Yüce Allah'ın hidayet rehberi olarak indirdiği Kur'an'da deprem ile kıyamet arasındaki ilişkiye işaret eden ayetler bulunmaktadır.

Kur'an-ı Kerim'in 99. Suresi'nin adı Zelzele (büyük sarsıntı, deprem)'dir.

Sekiz ayetten oluşan bu surede yerin şiddetli sarsıntısı tasvir edilmekte, bunun ardından da kıyamet günü insanların diriltilecekleri ve Yüce Allah'ın huzurunda hesap verecekleri, zerre ağırlığınca da olsa yaptıkları işlerin karşılığını alacakları bildirilmektedir.Depremleri kıyamete benzetmek belki doğru. Ancak Kur'an'da tasvir edilenler o denli canlı ve çarpıcı ki insanı ürpertiyor, büyük dersler veriyor. Kıyametin nasıl bir şey olduğunu Kur'ân kadar anlatan hiçbir kitap ve kaynak yok.

BUNLARI İYİ OKUYALIM

İŞTE Kur'ân'daki kıyamet tasvirlerinden bazı örnekler: "Kıyamet günü ne zamandır' diye sorarlar. /Gözler kamaştığı,/Ay tutulduğu,/Güneş ve ay bir araya getirildiği zaman. /İşte o gün insan 'kaçacak yer neresi?' der. /Hayır, sığınılacak hiçbir yek yoktur./ O gün varılacak yer, ancak Rabbinin huzurudur." (Kıyamet Suresi, 75:6-12)

'Yer, o şiddetli sarsıntıyla sarsıldığı, yer, ağırlıklarını dışa atıp-çıkardığı,

Ve insan: 'Buna ne oluyor?' dediği zaman,

O gün (yer) haberlerini anlatacaktır.

Çünkü senin Rabbin ona vahyetmiştir.

O gün insanlar, amelleri kendilerine gösterilsin diye bölük bölük fırlayıp-çıkarlar.

Artık kim zerre ağırlığınca hayır işlerse, onu görür. Artık kim zerre ağırlığınca bir şer (kötülük) işlerse, onu görür.''(Zelzele Suresi, 1-8)

"Güneş dürülüp toplandığında,/Yıldızlar döküldüğünde,/Dağlar yürütüldüğünde,/Gebe develer başıboş kaldığında,/Vahşi hayvanlar bir araya toplandığında,/Denizler tutuştuğunda,/Ruhlar bedenleriyle birleştiğinde,/Diri diri gömülen kız çocuğuna hangi suçu yüzünden öldürüldüğü sorulduğunda,/Amel defterleri açıldığında,/Gök yerinden kaldırıldığında,/Cehennem kızıştırıldığında,/Cennet yaklaştırıldığında..." (Tekvir Suresi, 81:1-13.)

"Çarpacak olan felaket,/ Nedir o çarpacak olan felaket,/O çarpacak olan felaketin ne olduğunu bilir misin?/O gün insanlar ateşe çarpıp yere serilmiş pervanelere döner./Dağlar ise atılmış rengârenk yün gibi olur." (Karia Suresi, 101:1-5.)

Bir ayet-i kerimede de şöyle buyurulmaktadır: "Yoksa siz, sizden önce geçenlerin başlarına gelenin benzeri sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlar öylesine darlık ve sıkıntı içerisine düştüler ki, peygamber ile yanındakiler "Allah'ın yardımı acaba ne zaman?" diyecek kadar sarsıldılar. Bilin ki, Allah'ın yardımı yakındır." (Bakara, 2/214)

DOĞRULUĞUN REHBERİ

KUR'AN insanlığa ineli bin 400 seneyi geçmesine rağmen tazeliğini, aktivitesini, güncelliğini asla kaybetmemiştir.

Kur'an değişmez doğruları bizlere bildirir. Kuran-ı Kerim'in emretmiş olduğu ahlak, iyilik, doğruluk, temizlik... her zaman doğru, yasakladığı cinayet, fuhuş, içki, kumar, rüşvet... gibi şeyler eskiden de kötüydü, şimdi de kötüdür.

Kur'an, Allah kelamıdır, Allah sözüdür. Çağlar üstü faal, canlı hayatla iç içe dünya hayatını mutluluk anahtarı, ahirette Cennet'e girmenin şifresi konumundadır. Kur'an'ın bir harfi bile değişmemiş, değiştirilememiş ve asla da değişmeyecek ve eskimeyecektir.

Kur'an-ı Kerim, (uzayın) ilk gaz kütlesinden başlayıp, kıyamet gününe ve Cennet-Cehennem hakkındaki bilgilere kadar insan öncesi ve insanın son mekanı hakkındaki bilgileri bizlere verir.

 

BUNLAR TESADÜF DEĞİL

 

İNSANLARIN en büyük kusurlarından biri, dünyayı sonsuz bir yurt sanmalarıdır. Dünyada eksiksiz ve kusursuz bir hayat kurulabileceğini, ölümün bu hayatı sanki hiç bitirmeyeceğini sanır ve aldanırlar. Oysa dünya, Allah'ın insanı denemek için yarattığı geçici bir yurttur.

Bu nedenle Allah, dünyayı özellikle eksik ve kusurlu bir mekan olarak yaratmıştır. Dünyadaki her güzellik, çok geçmeden bozulur, yıpranır, çürür ve yok olur. Bu, dünya hayatının hiç değişmeyen bir gerçeğidir. Bu dünya bir deneme yeridir.

Deprem (Zilzal) Suresi'nin 2. ayeti de ilginçtir. Bu ayette yerin ağırlıklarını atmasından bahsedilmektedir. Yıllarca insanlar depremde ağırlığın yeryüzüne çıkması ifadesiyle neyin anlatılmak istendiğini anlayamadılar. Bu yüzden bu ayeti ölülerin diriltilmesi veya yeraltındaki hazinelerin yerin üstüne çıkması şeklinde yorumladılar. Son yüzyıllarda yapılan araştırmalar sonucunda yerin merkezinde ağır metallerin olduğu öğrenildi. Erimiş metalleriyle yeraltı, yer üstünden çok daha yoğun ve ağırdır. Bu yüzden yerin altındaki maddelerin yerin üstüne çıktığı çeşitli deprem türlerinde, gerçekten de yer ağırlıklarını dışarıya atmaktadır. Peygamberimiz'in yaşadığı çağda hiçbir insan, yerin altının daha yoğun ve ağır maddelerden oluştuğunu ve depremlerin sonucunda bunların yerin üstüne çıktığını bilemezdi.

Peygamberimiz'in yaşadığı çağda insanların depremleri nasıl tarif ettiğini göz önünde bulundurursak, Kuran'da geçen depremlerle ilgili anlatımların mucizevi yönünü ve değerini daha iyi anlayabiliriz. O dönemde birçok insan Dünya'nın öküz ile balık üzerinde olduğuna inanıyor ve depremlerin bu balığın kuyruğunu sallaması sonucu oluştuğunu söylüyorlardı (İbni Kesir'deki nakillerde bunun örneği görülebilir). Kendi döneminin hiçbir yanlış inancını savunmadan kendi çağının çok ilerisinde anlatımlar yapması, Kur'an'ın büyüklüğünü, mucizeviliğini göstermektedir.

Gerek Kur'an hakkında, gerek evren hakkındaki bilgilerimiz arttıkça, Allah'ın hem sanatının, hem de dininin ne kadar mükemmel olduğunu daha da iyi anlıyoruz.

Haiti'deki depremi "Fayların kırılması" şeklinde basite indirgemek, hâdiseyi gerçekleştiren kudreti göz ardı etmekten başka bir şey değildir.