28 yıl önce Darül'baka'ya giden şairimiz, büyük insan Necip Fazıl'ı rahmet ve minnet duygularıyla yadederken, kendisine Allah'tan rahmet diler, Efendimizin şefaatına nail olsun diyerek, bazı şiirlerinden örnekler veriyorum.

***

''Ölüm güzel şey,budur perde ardından haber;

Hiç güzel olmasaydı ölürmüydü Peygamber?''

***

''Leyla bir mecnun vakfıdır müteselsil muttasıl

Zincir-aşk meşrûtadır, kalır divaneden divaneye...''

***

''Ölüm kavuşmakdır,

en sevgili insanlara

önce Rabbimize

sonra Hz. Muhammed (s.a.v)

Hz.Ebubekir

Hz.Ömer

Hz.Osman

Hz. Ali

ve Bilal habeşi ve hanım sahabilere nur yüzlülere kavuşmak ama onlarla aynı yerde olamayacağım, onlarki günahsız insanlar, ne haddime''

***

''Bu yolun son kapısı ölümse, Her kapıda ağlayıp o KAPIDA gülümse!

Çileyi koklayıp gül niyetine, Zindana girersen beni de çağır.Sabrı, kanaatı bal niyetine Ekmeğe dürersen beni de çağır''

***

Korkuyorum:

''İnsanı insanlıktan çıkaran,

sevdiğini bir kalemde silip attıran.

çevresinden insanları bir bir koparan,

kahrolası içkiden ben korkuyorum.

nice ocaklar yıkan,

fidan gibi insanları solduran,

kahpece seni arkadan vuran.

alışırsın bu düşmana ben korkuyorum.

bir kadehten birşey olmaz denilir.

ikincisi arkadaş hatırına içilir.

üçüncüsü ise sana ısmarlama gelir.

sarhoş diye anılmandan ben korkuyorum.

dertleri azaltmaz bilmez misin sen?

ömrünü azltır ruhsuz bir beden.

şaşırmışım bir şey gelmez elimden.

çaresizce bakıp sana,korkuyorum ben.

Ellerimi açıp döndüm kıbleye,

yaradanım sen yardım et,bu çaresize.

Ömrüm gelip geçiyor boyun bükmekle.

RABBİM MUHAMMED (S.A.V.) AŞKINA...

***

SAKARYA TÜRKÜSÜ:

''İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;

Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.

Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;

Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;

Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.

Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;

Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat?

Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,

Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;

Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.

Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?

Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,

Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.

Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?

Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!..

Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!

Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.

Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,

Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;

Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.

Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;

Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!

Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;

Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?

Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;

Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?

Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?

Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!

Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;

Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,

Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;

Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.

Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;

Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?

Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!

Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!

Sakarya; sâf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,

Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!

Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız;

Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!

Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;

Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!

Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;

Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;

Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!..

***

SENİ BEKLEDİĞİM....

''Ne hasta bekler sabahı

Ne kanlı şehidi mezar

Ne seytan bir gunahı

Seni beklediğim kadar

Ne anne sever yavrusunu

Ne Mecnun'unu Leyla

Ne toprak yağmuru

Seni sevdiğim kadar