Müminler tevazu sahibidir. Kibirlenmezler. Gururlanmazlar. Üstünlük taslamazlar. Vakurdurlar. Dünya ve ahiretlerine faydası olmayan boş söz, tavır ve tutumlardan uzak dururlar.

Cahillerin sataşmasına sadece  '' selam''  diyene karşılık verirler. Zira bilirler ki  gerçek üstünlük  Allah'a karşı güven ve sorumluluk  bilincine sahip olmaktan geçer. Gurura ve kibre kapılmak, insanlara üstünlük taslamak, kişiyi ancak Allah'ın rahmetinden, rızasından uzaklaştırır.

Bizler, övülmekten hiç hoşlanmayan kendisine Allah'ın kulu ve resulü  denmesini isteyen bir peygamberin ümmetiyiz.

O peygamber ki karşısında konuşurken titreyen bir adama; Rahat ol. Ben kral değilim.Kurutulmuş et yiyen, bir kadının oğluyum diyerek tevazunun en güzel örneğini sergilemiştir.

Aynı O, Allah için tevazu gösterenin, Allah derecesini yükseltir sözüyle mütevaziliği kendisine şiar edinenleri  müjdelemiştir. (İbn. Mace)

Rabbimizin birer lutfu olan servet, makam,mevki, rütbe, unvan gibi nimetlerini kibir değil, şükür vesilesi sayalım ve bu nimetlerin gerçek sahibine şükredelim.

Unutmayalım, ki bir afet, tevazu ise rahmettir.

'' Kimi hakikaten  var, kimi hakikaten yok.

Kimi varken yok gibi, kimi var sanırken yok''

Hz. Mevlana, kalbi selimi güzel bir teşbih ile anlatarak, şöyle seslenir:

'' Ey Hak yolunun yolcusu! Senin bedenin bir mektup gibidir; ona dikkatle bak. Padişaha yani Cenab-ı Hakka layık olup olmadığını anla da onu, ondan sonra yerine getir. 

Bir köşeye çekil, nefsini muhasebeye dal. Tefekkür et. Kendini aç da oku bakalım. İçindeki sözler Padişaha layık mı?

Yani kulluğun, O'na sunabileceğim bir kıvamda mı?

Tövbe ve istiğfara yönel. Hayatını yeniden takva ile tanzim et.

BİR HADİS:

İbadet on kısımdır, dokuz kısmı helal kazanmaktır.