ABDULLAH b. Amr anlatıyor:

Resûluilah'ı Kabe'yi tavaf ederken gördüm, şöyle diyordu:

"Sen ne güzelsin, kokun da ne hoştur. Sen ne kadar büyüksün, hürmetin de çok büyüktür. Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemin olsun ki müminin hürmeti ve kıymeti senin kıymetinden daha büyüktür.

Allah onun malını, kanını haram kılmış ve bize mü'min hakkında ancak hayır düşünmemizi onu haksız yere suçlamak ve karalamaktan kaçmamızı emretmiştir."

İbn Abbas (r.a) anlatır:

Resûlullah (s.a.v) Kabe'ye baktı ve, ''Senin hürmetin ne kadar büyüktür. Müminin Allah katındaki hürmeti senden daha büyüktür' buyurdu."

(İbn Mâce)

İbn. Ömer'in (r.a), Kâbe-i Muazzama'ya hitaben söylediği şu sözler de rivayet edilmiştir:

"Sen ne büyüksün ey Kabe! Senin şanın ne yücedir. Fakat gerçek bir müminin Allah katındaki şerefi senden de üstündür."

İbn Abbas (r.a) Kabe'yi seyredip şöyle demiştir:

"Hiç kuşkusuz Allah seni hürmete lâyık kılmış, seni şereflendirmiş, seni haram bölge yapmıştır; bununla birlikte müminin Allah katında değeri senden daha yüksektir!"

Ebû Hüreyre (r.a) şöyle demiştir: "Allah nazarında mü'min, huzurundaki bazı meleklerden daha değerlidir."

Ebû Bekir-i Sıddîk (r.a) şöyle demiştir: "Hiç kimse bir müslümanı küçük görmesin, çünkü müslümanların en küçüğü bile Allah katında pek büyüktür."

Abdullah b. Abbas (r.a) der ki:

"En üstün iyilik birlikte oturulup kalkılan arkadaşa ikram etmek ve kendisine edeple davranmaktır."

İmam Gazâlî şöyle demiştir: "İnsanları iki fırka halinde düşünmeli; bir fırkayı kendisinden üstün, diğer fırkadan da kendini fena görerek her iki fırkaya da tevazu göstermeli. Kendisinden daha iyi olanlarla karşılaştığı zaman, buna sevinmeli ve onlar gibi olmayı temenni etmeli; kendinden daha kötü olanları gördüğünde, Belli olmaz, belki Allah Teâlâ bunları bağışlar da ben helak olurum di-

ye düşünmeli, her halinde neticeden korkmalıdır. Belki bu adamın gizli iyilikleri var. Cenâb-ı Hakk'ın kendisinden memnun olacağı ve benim bilemeyeceğim iyi tavır ve davranışları olabilir' demelidir."

Şeyhülislâm Abdullah-ı Ensârî şöyle diyordu: "Şu gerçektir ki hiç kimseye hakaret gözü ile bakma. Çünkü Hakk'ın dostları gizli olur. Sende doğru bir feraset ve basiret olmadıkça mahlûkat üzerinde tasarruf edemezsin. Zira kendine zulmedersin."

Ahmed b. Mesrûk der ki: "Müminlerin haklarına hürmet ve saygı, Allah Teâlâ'ya hürmet ve saygıdan ileri gelir Çünkü bu haklan emreden ve korunmasını isteyen O'dur. Kul, üzerine düşen bütün haklan güzel korumakla hakiki takvaya ulaşır."

Ebû Abdullah Rûzbârî şöyle demiştir:

"Ahlâkı ve anlayışları birbirine zıt olanlarla oturup görüşmek ruhu sıkar, gönlü dağıtır, huzuru kaçırır, insanı mahveder. Huylan ve anlayışları iyi olanla oturup kalkmak ise ruhların gıdası, akılların aşısı olur. Aklın bereketlere kavuşarak artmasına sebep olur."

Yahya b. Muâz er-Râzî şöyle demiştir: "Şu topluluk ne fena bir topluluktur ki servete kavuşan mümin kardeşlerini el üstünde tutarlar, fakirleşen mümini küçümserler.

(Gazâlî, İhya).

Ebû Hüreyre (r.a) naklediyor:

Hz. Peygamber'e (s.a.v),

"Yâ Resûlallah! Falan kadın geceleri namaz kılıyor, gündüzleri ise oruç tutuyor, fakat diliyle komşularına eziyet veriyor" dediler. Resûlullah (s.a.v); "Onda hayır yoktur ve o ateştedir" buyurdu.

"Kim bir müslümana 'ey kâfir' veya ey Allah'ın düşmanı, dediğinde o kişi öyle değilse söylediği kendisine döner."

Mi'rac gecesi tırnakları bakırdan olan bir topluluğa uğradım.

Onlar yüzlerini ve göğüslerini tırmalıyorlardı. Cebrail'e (a.s) onların kim olduğunu sordum. O da bana, 'Bunlar gıybet etmek suretiyle insanların etini yiyen ve halkın şerefine dil uzatanlardır, dedi.

Allah Resulü (s.a.v) ümmetini şöyle uyarmıştır:

"Ölülerinize sövmeyin. Onlar zaten yaptıklarının karşılığını alıyorlar."(Buhârî).

Hz. Mevlânâ gönül incitenleri şöyle ikaz eder:

"Şunu iyi bil ki sen, Allah'ın nazargâhı olan bir gönül incitip kırsan, sonra Kabe'ye yaya olarak da gitsen, kazandığın sevap gönül kırmanın günahını dengeleyemez.

Senin bir saman çöpü kadar değer vermediğin kırık gönül, arştan da üstündür, kürsîden de, levhten de, kalemden de! Hor bile olsa gönlü hakir tutma! O, horluğuyla yine de üstünler üstündedir. Kırık ve mahzun gönül, Allah'ın nazar ettiği yerdir. Onu yapan can ne mübarektir. Kırılmış, iki yüz parça olmuş gönlü tamir etmek, Allah katında birçok hayır hasenattan daha yeğdir... Sus! Her kıldan iki yüz dil olsa da söylesen, gönül, yine de anlatılmaz."

Nizâmeddin Evliya demiştir ki:

"Kalp kırmak, Allah Teâlâ'nın kuluna en büyük lutfu olan şeyi incitmektir. Salih bir insan, kendisine nasıl davranılırsa davranılsın, asla kimseye kötü söylememeli ve lanet etmemelidir. İnsanların kabahatlerini açıklamamalıdır."