Ünlü deprem uzmanı Prof. Dr. Naci Görür, İzmir'de iş insanları tarafından düzenlenen toplantıda çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Görür, şunları söyledi:

“Ülkemizde depremi konuşmamak sanki tabu. ‘Konuşmayalım, korkuyorum’, ‘Duymayalım, huzurumuz kaçmasın.' Maalesef bu strateji bu ülkenin yöneticilerinde de uzun zamandır var.

'Deprem olduktan sona çizmelerimizi çeker sahaya ineriz’, ‘Türkiye hükümeti büyüktür, kimseyi aç susuz bırakmaz, her şeyi yaparız, geçici ve sürekli konutlar yaparız' diye yara sarma edebiyatı yapıyorlar. Bu, çağ dışı bir strateji. İnsanına önem vermeyen anlayışın getirdiği bir strateji.

Yurt dışında birçok yerde bu tür depremlerde 5-6 kişi ölüyor, o da tesadüfen. Bizde ise, utanıyorum söylemeye, şu an 42 bin insan görünüyor ama çok daha fazla olacak. İnşallah yanılırım.

6 Şubat'ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerle ilgili daha önce uyarmıştım. Bu, geliyorum diye bağıran bir depremdi. Ama anlaşılan uyarılara rağmen bir şey yapılmamış. Yapılsaydı böyle olmazdı.

Demokratik anlamda sorunlara el koyma zamanı geldi. Bir şey yapmamız lazım. Millet olarak kendi devletimize sahip çıkma, sorunlara millet olarak el koyma zamanı. Nasıl? Söyleyeyim: Depremi oluşturan mekanizma 13 milyon seneden beri süregeliyor ve daha milyonlarca sene devam edecek. Depremi durduracak gücümüz olmadığına göre, depreme rağmen yaşamak mecburiyetinde olduğumuza göre, depremin bize vereceği zararları bilim ve teknolojinin gücüyle azaltmalıyız. Yıkılmamalı, minimum zararla bu atlatmalıyız. Bu yeni yaklaşıma biz risk analizi diyoruz. 

Türkiye'de yaşadığımız yerleşim alanları deprem dirençli olursa en az zararla atlatırız. ‘Depremde ölmek istemiyoruz' deyin, pankart açın.

İzmir'den kuşkumuz var. Bunu dediğimizde, ‘Hemen yarın deprem olacak, eve girmeyin' demiyoruz. İzmir'den endişemiz var. Neden? Canlı faylar var. Canlı fay demek, günün birinde tekerrür periyodu doğduğunda harekete geçip deprem üretebilir.

Bu faylar özellikle çevrede olan faylarla tetiklenebilir, stresleri artmış olabilir. Daha önce Sisam'da olan depremde, bu fayların önemli bir kısmı yüklendi. Kendileri zaten bir stres, zaman geçtikçe yüklüyorlar. Bir de çevredeki depremlerden stres geldiği zaman yükleniyorlar.

Artık fay-deprem tartışmasını bırakalım, İzmir gerçek anlamıyla deprem kenti. Çok az kentte bu kadar az aktif fay sistemi var, bunlar bugün olmazsa yarın, elbet deprem yaratacak.

O zaman üzüleceğiz. Sisam depreminde 70-80 kilometre mesafede 117 kişi öldü. Burayı deprem dirençli yapmak lazım.

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından kentte gerçekleştirilen mikro bölgeleme çalışması çok doğru bir iş. Bu çalışmadan sonra, onun ışığı altında İzmir deprem dirençli hale getirilmelidir. Mikro bölgeleme çalışması demek bir kentin doğasını bütün ayrıntılarıyla bilip, yönetimle doğa verilerini iç içe geçirip kenti öyle yönetmektedir.

İzmir'in doğasını, jeolojisini, jeofiziğini, topografyasını bilmezseniz o kenti yönetemez, mekan planlamasını yapamazsınız. Bu mikro bölgeleme çalışmasını yapmadan, ‘Hangi faylar var, deprem üretme periyodu ve kapasitesi nedir, yineleme periyodu nedir, üretirse nereleri nasıl etkiler', bunları bilemezsiniz. Bu ayrıntıları bilmeden kenti planlayamazsınız.

İzmir'de yapılacak iş belli. Mikro bölgeleme çalışmasından sonra evlerinizi muayene ettirin.1999 sonrasındaki yeni yönetmeliklere göre, kaçak olmadan, doğru mühendislik hizmeti almış, zemin etütleri yapılmışsa, o binalar çökmez, sizi öldürmez, depremde içinden sağ çıkmasına müsaade eder.

İzmir'deki belediyeyi zorlayın, üniversiteleri halk olarak zorlayın, evlerini muayene ettirin. Parası olmayana da devlet el atsın veya belediye bedava yapsın.

Muayene ettirirseniz evinizin depremdeki davranışlarını görebilirsiniz, Güçlendirmeyle zafiyet gideriliyorsa güçlendirme yaptırın, eğer olmuyorsa deprem odaklı kentsel dönüşüme girmek için hükümeti zorlayın, talep edin.

Az yol, az baraj yapsınlar ama önce insanların can güvenliğini sağlasınlar. Afet bakanlığı kurulsun, bu işler yapılsın."