YILLAR önce... Genç bir muhabirim. Böbrek taşı ağrısının tavan yaptığı andı. Hacettepe Hastanesi’ne gittim. Başasistan Mehmet Haberal’ın muayenesi için uzun kuyruğun içinde sıra bekliyorum. O gün ağabey şefkati içindeki ilişkisiyle tanıştık. Taş ağrısından kurtaran Doktor Haberal’ı ne yazık ki biz Ergenekon döneminde hapishane yolundan kurtaramadık. Oysa O, kimleri kurtardı kimleri...

Transplantasyon başarıları ile dünya başkanı unvanıyla onurlanırken, biz ancak demir parmaklıklardan azad olabilmesi için parlamenter unvanı verebildik. Hiçbir unvana ihtiyaç hissetmeyen günümüzün ‘Hoca bey’i aslında Türkiye’nin çok da önemli bir markası. Bahçelievler’deki küçücük baraka misali hastanesinin temelinden çatısına kadar bir Karadenizli ustalığıyla inşa eden Doktor Haberal, bugün 35 bin öğrencinin eğitim gördüğü 50 bin nüfuslu Başkent Üniversitesi’nin mimarı olmuştur. Transplantasyon asistanlığından dünya başkanlığına... 

Kızı opera sanatçısı

Başkent Hastanesi inşaatı ustalığından, Başkent Üniversitesi mimarlığına giden bu uzun yolculuğunda yüzlerce öğrencisi profesör olarak bu görkemli ilim yuvasında çatı örgütü olmuştur. Üniversite televizyonu, senfoni orkestrası, turizm tesisleri, tarım ve hayvancılık üniteleri, tekstil girişimiyle aslında çeşitli fakülte öğrencilerine hem staj hem de diploma sonrası iş alanı açma fırsatı da oluşturmaktadır. Haberal soy ismini google’dan araştırdığımızda karşımıza birçok ünlü çıkacaktır. Doktor, siyasetçi, sanatçı kimliğindeki bu aile fertleri şaşkınlık verecektir.

Ailesel başarının topluma yansımasının örneğidir bu. Kardeşi Rektör Prof. Dr. Ali Haberal, oğlu Dr. Hakan Haberal, kendisi gibi siyaset yolculuğuna çıkmış oğlu Erkan Haberal, kızı opera sanatçısı Solmaz Haberal vs... Kendisi CHP’den milletvekili seçilirken, oğlu Erkan Haberal’ın MHP’den siyasete katılması aile içi demokrasine de bir örnektir. Yeğeni Doktor Hakan Haberal’ın askerlik hizmetini uzun dönem Hakkari’de yapması ise tam bir hakkaniyet. Böyle güçlü bir aile istese küçük bir hatır ile askerlik hizmetinin boyutunu farklılaştıramaz mıydı? Yapmadı! Sanatçı kızı Solmaz Haberal’ın genel müdür yardımcılığına atanmasını ise gazete haberiyle öğreniyordu.

Siz biliyor musunuz?

Milletvekiliyken de ameliyattaydı, rektörken de... Cezaevi biriktirdiği kitapları eritebilmesi için önemli bir fırsattı. Ama onu bekleyen hastalarına dokunamayışına kahroluyordu. Organ nakli bekleyen her hastanın hikayesini mektupla okuyor ve yine mektupla operasyon talimatı veriyordu. Hele bir dekanının televizyon röportajı sırasında kravatsız görüntüsüne öyle üzüldü ki... Hemen 100 adet kravat siparişi vererek, öğretim görevlilerine küçük bir anı armağanı ileterek, aslında kıyafete özene dikkat çekmiş oluyordu. Gençliğinden itibaren hastane odalarını mesken tuttu. Buralarda yattı kalktı. Üçbeş de kalp krizi geçirdi yoğun çalışma ortamı içinde. Hala delikanlı enerjisiyle tıp aşkıyla üstünden çıkartmadığı beyaz önlüğü üstünde ders veriyor. Yeşilleri giyip saatler süren organ naklini gerçekleştiriyor.

Ankara’dan sonra İstanbul ve Adana hastanelerine yenilerini ekliyor. Üniversiteye yeni bölümler kuruyor. Aile 100 binlik nüfus yolculuğuna ilerliyor. Dünya transplantasyon başkanlığı ile kongrelerde bayrağımızı dalgalandırıyor. Ve rahmetli Nazmiye Demirel’e yıllar süren Alzheimer hastalığı nedeniyle nasıl ev sahipliği yaptıysa, birçok kişiye de ser verip sır vermeden şefkat dağıtıyor. Nereden geldik buraya? Hocaların hocası ünlü anayasa profesörü ve eski dışişleri bakanı Mümtaz Soysal ile eşinin beş yıldır Başkent Üniversitesi hastanesinde aynı odada alzheimer nedeniyle yattığını öğrendik. Kimse bilmiyor Soysal’ların nerede olduğunu. Kendileri de bilmiyor nerede olduklarını. Ama Haberal biliyor. Ya biz? Yeterince bilebiliyor muyuz Sayın Haberal’ı? İyi pazar tatili dileğimizle...