Osmanlı Devleti, köklü müesseselere sahip olduğu için altı asırdan uzun bir süre yaşayabilmiştir. 

Bu müesseselerden biri olan Şeyhülislamlık makamı, dini ve hukuki olarak en yüksek otoriteyi temsil etmektedir. 

''Yaşlı'', ''bilge'' ve ''reis'' manalarına gelen ''şeyh'' kelimesinin İslam'a izafesiyle oluşan Şeyhülislam unvanı, miladi 10. asrın ikinci yarısında Horasan bölgesinde ortaya çıkmıştır.

Abdullah b. El-Mübarek, Fahreddin er-Razi ve Sadeddin et-Teftazani gibi alimler Şeyhülislam unvanıyla tanınmışlardır.

Osmanlı Devleti'nde Şeyhülislamlığın ne zaman kurulduğu hakkında kesin bir görüş bulunmamakla beraber, genellikle ilk Şeyhülislam'ın Sultan II.Murad devrinde bu makama tayin edilen Molla Fenari olduğu kabul edilir. 

Zenbilli Ali Efendi, İbn-i Kemal Paşa ve Ebussuud Efendi devirlerinde Şeyhülislamlık daha fazla önem kazanarak, ilmiye teşkilatının en yüksek makamı haline gelmiştir. 

Ebussuud Efendi'den itibaren Rumeli Kadıaskerliği yapanların Şeyhülislamlığa tayin edilmesi uygulaması başlamıştır. 

Önceleri Şeyhülislamlar hayat boyu görevde kalırken, Kanuni Sultan Süleyman devrinde ilk defa Çivizade Mehmed Efendi, padişah tarafından azledilmiştir. 

Şeyhülislamların tayin ve azli, tamamen padişahın iradesine bağlı olan bir husustur. 

Yeni tayin edilen Şeyhülislam'a beyaz çuhayla kaplı samur kürk olan ''ferve-i beyza'' giydirilirdi. 

Ebussuud Efendi devrinde Şeyhülislam'ın maaşı günlük 600 akçeye kadar çıkmıştı. 

O dönemde 12 akçeye bir koyun alınabildiği düşünülürse Şeyhülislam'ın maaşının ne kadar yüksek olduğu anlaşılır.

Şeyhülislamlara Sultan II. Mahmud devrine kadar ayrı bir hükümet dairesi tahsis edilmediğinden kendi konaklarında işlerini yürütürlerdi. 

Şeyhülislam konağında fetva emini, kethüda, mektupçu, telhisçi adlı memurlar ile katipler görev yapardı. Haziran 1826'da Yeniçeriliğin kaldırılmasından sonra Yeniçeri Ağası'nın Süleymaniye Camii arkasındaki makamı olan Ağa Kapısı, Şeyhülislamlığa tahsis edildi ve onların da böylece resmi bir dairesi oldu. 

Daha sonra burada Anadolu ve Rumeli Kadıaskerliği ile İstanbul Kadılığı da hizmet vermeye başladı. Tanzimat devrinde Şeyhülislamlık içinde çeşitli işleri gören meclisler kurularak geniş bir bakanlık teşkilatına dönüştü. 

Kadıların tayinleriyle ilgilenen Meclis-i İntihab-ı Hükkam, şer'i mahkemelerin temyiz mercii olan Fetvahane ve Meclis-i Tedkikat-ı Şer'iyye, medreselerin bütün işlerinden sorumlu olan Meclis-i Mesalih-i Talebe ve tarikat şeyhlerinin bağlı olduğu Meclis-i Meşayih, bu meclislerin en önemlileridir. 

Devlet protokolünde; padişah ve sadrazamdan sonra gelen Şeyhülislam, başta bayramlaşma merasimi olmak üzere bütün önemli merasimlere katılırdı. 

Padişahın devlet idaresiyle ilgili yönünü sadrazam, din işleriyle ilgili yönünü Şeyhülislam temsil ederdi. Bu yönden Şeyhülislâm, Osmanlı padişahlarının Yavuz Sultan Selim devrinden itibaren sahip olduğu hilafet makamının dini sahadaki görevlerini üstlenmiş oluyordu. 

Fatih Kanunnamesi'nde Şeyhülislam'ın ulemanın serdarı olduğu zikredilmektedir. Hezarfen Hüseyin Efendi'nin; Telhisü'l-Beyan fi Kavanin-i Al-i Osman adlı eserinde ise, Osmanlı Devleti'nin asıl dayanağı olan din sahasında yetkili sayıldığı için Şeyhülislam'ın bazı hususlarda sadrazamdan üstün olduğu söylenmektedir.

İnsanların müftüsü manasında ''Müfti'l-Enam'' da denilen Şeyhülislam'ın asli görevi, herhangi bir kişiden padişaha kadar kendisine sorulan meselelerde fetva vermektir. 

Bu fetvalar, günlük hayattaki bir ibadetle ilgili olabileceği gibi padişahın tahttan indirilmesi ve katliyle ilgili bir konuda bile verilebilirdi. 

Şeyhülislamlık, Maarif Nezareti kurulana kadar eğitim sahasında da en yüksek makam olarak kabul edilmiştir. 

Orta ve yüksek derecede eğitim veren medreseler, Osmanlı Devleti'nin sonuna kadar Şeyhülislamlığa bağlı kalmıştır. Şeyhülislamlık içindeki Ders Vekaleti, medreselerin bütün meseleleriyle ilgilenen bir alt birim olarak ortaya çıkmıştır. 

Günlük ücreti kırk akçeden yukarı olan bütün müderris ve kadıların tayin ve azli, Şeyhülislam'ın teklifi ve padişah onayıyla yapılmıştır. 

Asli görevleri dışında Şeyhülislam'ın bütün devlet meselelerinde padişaha bir nevi danışmanlık yaptığı söylenebilir. Osmanlı padişahları, savaş ve barış yapılmasından yeni para basımına kadar devleti ilgilendiren her konuda devrin Şeyhülislam'ına görüşlerini sormuşlar ve onlardan fetva almışlardır. 

Böylece Osmanlı Devleti'nin bütün icraatının şer'i şerife uygunluğu Şeyhülislam tarafından denetlenmiştir. 

Mesela Zenbilli Ali Efendi, Yavuz Sultan Selim'in hazine muhafızının katli konusundaki emrine karşı çıkarak şer'an suçu sabit olmadan kimsenin öldürülemeyeceğini söylemiş ve padişahı kararından vazgeçirmişti. 

Yine Zenbilli Ali Efendi, Yavuz Sultan Selim'in Osmanlı ülkesindeki bütün Hıristiyanların Müslümanlaştırılması şeklindeki emrini reddetmiş ve kimsenin, dinini değiştirmeye zorlanamayacağını bildirmişti.