SADECE sevmek yetmiyor. Sevebilmek güzel. Ama sevgi özen ister. İlgi ister. O sevgi için yaptırım gerek. Emek gerek. 
Sadece sevmek cılız kalır. Tek yönlü bir gidiştir sadece sevmek. Oysa çok şeyler ister o sevgiyi yaşatabilmek, devamlı kılabilmek adına. 
Duygularımız, bilgimiz, kültürümüz, toplumdan aldıklarımız, şartlanmalarımız, geleneklerimiz ile çok geniş sevgi alanlarımız vardır. 
Örneğin köpek seviyorsunuzdur. Alır kapının önüne koyup bağlarsanız bu sevgiden öte bir şeydir. Sağlığı ile ilgilenmek, günde iki kez gezdirmek, tırnağı, gözyaşı, tüyleri, beslenmesi ve en çok da okşanması gerekir.Yoksa düpe düz hayvansever olarak kapının önüne bağlanan köpek sevgi değil sadistliktir.
 
Gelelim konumuza: 
 
Futbol ve futbol taraftarlığını pek severiz. O sevgi çadırının altında toplanır, futbol sevgimizi yaşarız. 50 binlik statlardaki tribünler bizim futbol çadırımızdır. Fenerlisi, Galatasaraylısı, Beşiktaşlısı, Trabzonsporlusu ve şehir ile ilçe takımlarının taraftarı olmak, gönül vermek pek güzeldir. 
 
Elbette bu sevgi çerçevesinde sevgi yumağı taraftarı olduğumuz futbol takımımızın başarısını ister, onun için de destek veririz. Zaman ayırırız. Karda, kışta, yağmurda stadyumun yolunu tutar, bir koca günümüzü o sevgiye ayırırız. Bedel öderiz. Maç bileti, forma, bayrak, flama o da yetmez aksesuarları, yatak, yastık, çarşaf, parfüm... Yetmedi cep telefonu, internet tüketimlerini bile takımımızın üstünden oluştururuz. 
 
Bunlar çok ciddi meblağlar oluşturur. Televizyon yayınları, göğüs reklamları, stadyumların reklam panoları ile bütçe şiştikçe şişer ve milyar dolarlara koşar. 
Ama biz bu devasa bütçeyi de çok çabuk tüketiriz. Milyon dolar ve eurolar ile alınan yabancı futbolcular, maaş ve primleri, menajerleri, son derece de lüks giderleriyle bunca emek karşılığında oluşan bütçe harcandığı gibi borçlanmalar da oluşur. Sorumlu veya sorumluluklar yoktur. 
 
Koskoca rakamlardan oluşan tazminatlar da öderiz. Başarısızlığın kılıfı kovulan teknik ekibin tazminatı ile sağlanır.
Silbaştan, bu çember böyle döner gider. Üretim olmaz, tüketim çoğalır. Devlet de bu tüketime katkı sağlar. Arsa tahsis edilir, sonra kulüpler bu arsalara büyük konutlar, villalar, AVM'ler yapar, sonra satar oluşan o parayı da harcar. Gereksiz ama hacimli stadyumlar inşa edilir. Düşük vergi ve sigorta, bol bol maddi kredi ve devlet kuruluşlarının sponsorlukları, özel uçaklar vesaire...
 
Kulüpleri yöneten federasyon da özerktir güya... Sadece hobi ve sevgi amaçlı futbola yakınlığı olanlar bu dev bütçeyi yönetir ve dev organizasyonu oluşturmaya çalışır. 
Onların da sorumlulukları yoktur. Futbolun içinden gelmiş kimseyi bulamazsınız ne kulüplerde, ne de üst yönetim olan federasyonda... 
Federasyon genel kurullarında ise sektörün birinci derecedeki evsahipleri sınırlıdır. Milli futbolcu kontenjanı gibi... 
Peki bu sevgiye gönül vermiş futbolseverlerin beklediği başarı bu harcamalara paralel gelişir mi?
Kocaman HAYIR.
 
Bakın ilk aklıma gelen sorunlara:
 
1 - Avrupa'nın en yaşlı futbol ligi TÜRKİYE.
2 - Avrupa'nın en borçlu kulüpleri TÜRKİYE.
3 - Avrupa'nın en az koşan futbolcuları TÜRKİYE.
4 - Avrupa'da en çok hurdaya çıkmak üzere olan yabancı futbolcu transferleri TÜRKİYE.
5 - Avrupa'da en çok sakatlanan futbolcular TÜRKİYE.
6 - Avrupa'ya en az futbolcu ihrac eden ülke TÜRKİYE. (3-5 ismi geçmez.)
7 - Avrupa'da hiç teknik direktörü olmayan ülke TÜRKİYE.
8 - Kendi takımlarında bile oynamak için yer bulamayan milli takımlarda banko oynayan ülke futbolcuları TÜRKİYE.
9 - Kendi öz kaynağında değil de Avrupa'da yetişerek çift pasaport hakkını kullanıp oynadığı ülke TÜRKİYE. (18 Avrupa kökenli futbolcumuz var.)
10 - Emekliliğine bir iki yıl kala son vurgun yapılan ülke TÜRKİYE. (Eto'o vesaire.)
11 - Stadyum kapasitelerine göre seyircisi en az olan ülke TÜRKİYE.
12 - Futbol yazarı en çok olan ülke TÜRKİYE. (Spor yazarı demedim, çünkü kalmadı.)
13 - Dev organizasyon alamayan ülke TÜRKİYE. (Bir iki final maçı hariç.)
14 - En çok olay çıkan ülke TÜRKİYE. (Rakiplerimiz de var.)
15 - UEFA'da en çok dosyası olan ülke TÜRKİYE.
16 - En çok tazminat ödeyen ülke TÜRKİYE.
 
Aklımıza gelen bunlar. Siz de 17'nci maddeden başlayarak sıralayabilirsiniz. 
Başarı mı? Sevgi ister sevgi... Özen ister, üretim ister, katkı ister. Sadece sevgi yetmiyor.
 
NOT: 80 yaşına gelmiş ünlü İspanyol teknik direktör Aragones'i de finanse etmiştik. Ve tabi kovulanlar kervanına katıldı. Tazminatını da aldı. Ama harcamak kısmet olmadı! Ve vefat etti. Türkiye tazminatı ailesine miras kaldı.
Lucescu mu? Hiç bu konuyu açmayalım.