Tasavvuf, şerîati kemâle erdirmektir, buyurmuştur. Yani tasavvuf, Kur’ân ve Sünnet istikâmetinde güzel bir kul, kâmil bir insan olma gayretidir. Keşif kerâmet, mânevî yolda karşılaşılabilen Allah vergisi bir hâdisedir.

Fakat kendisine keşif-kerâmet verilen kimsenin dahî, son nefeste îmanla gidebilme hususunda bir garantisi yoktur. Hayatını Kur’ân ve Sünnet ölçülerine göre düzenlemeyen, dînin zâhirî mükellefiyetlerini ihmâl eden bir kimsenin dilinden, ne kadar tasavvufî ifadeler dökülürse dökülsün, o kimse, gerçek mânâda tasavvuf ehli olamaz.

Aynı şekilde, âile hayatında İslâmî ölçülere riâyet etmeyen birinin tasavvufî hayatından söz edilemez. Yine ticârî hayatta kul hakkı yemek, dünyevî bir menfaati için Allâh’ın men ettiği şekilde hareket etmek; “Canım, bu seferlik olsun da bundan sonra yapmam...” gibi ifadelerle tâvizlere meyletmek; kişinin kendisine yaptığı en büyük zulümdür, mâneviyâtını sakatlamasıdır.

Hazret-i Ömer’in verdiği şu ölçüleri, hiçbir zaman hatırdan çıkarmamak îcâb eder: “Bir kimsenin kıldığı namaza, tuttuğu oruca bakmayınız; Konuştuğunda doğru söylüyor mu.. Kendisine bir şey emânet edildiğinde, emânete riâyet ediyor mu..

Dünya ile meşgul olurken helâl haram hassâsiyeti gözetiyor mu.. İşte bunlara bakınız.” Tasavvuf, Kur’ân ve Sünnet istikâmetinde güzel bir kul, kâmil bir insan olma gayretidir. “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol...” (Hûd, 112) şeklindeki ilâhî tâlimâta riâyet yoludur.

Peygamber Efendimiz Vedâ Hutbesi’nde şöyle buyurmuştur: “...Ey mü’minler! Size iki emânet bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. Bu emânetler, Allâh’ın kitâbı Kur’ân ve O’nun Peygamber’inin Sünneti’dir...” Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri diyor ki; “Bir kişiyi(postunun üzerinde havada uçarken görseniz, o da eğer Kitap ve Sünnet’e uymuyorsa, ona îtibar etmeyin.’’

Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri’nin de şöyle dediği nakledilir: “Bir gün Dicle Nehri’nin karşı yakasına geçecektim. Nehrin iki yakası bana yol vermek için kerâmeten birleşti. Derhâl kendimi toparladım ve Dicle’ye karşı içimden şöyle dedim;

‘’Yemin olsun ki ben buna kanmam! Zira sandalcılar, insanı yarım akçeye karşıya geçiriyorlar.’’ Buna karşılık bazı câhil ve gâfil kimseler; “Benim şeyhim Mahşer yerinde benim elimden tutar! Beni bırakmaz. Beni Cennet’e götürür(!)” şeklinde birtakım iddialarda bulunabiliyorlar. Bu bir mesnedsiz, hezeyana dönüşmüş ve taşkınlıklarıdır.