Bazı televizyon izleyicilerinin alt yazılı film izlemek istemeleri ile ilgili güçlükleri varmış. Filmle alt yazı paralel gitmeyince filmi anlamakta zorlanıyorlarmış. Bu güçlüğü gidermek için teknik şirketler programlar geliştirmişler. Profesör Doktor Ali Dönmez imzasıyla yayınlanan bir kitap var. 'Eğer Hitler isteseydi' adındaki kitap kaynakçalarla birlikte 100 sayfadan mürekkep. Güzel, başarılı, faydalı bir inceleme. 1964 yılından itibaren yıllar içinde bazı Batılı ilim adamları televizyon yayınlarının kitle ve birey üzerindeki etkilerini incelemişler. Gözleme dayalı öğrenme türü olarak televizyonun etkisinin büyük olduğu, iki türlü olduğu, birinin özenilerek, taklit edilerek, birinin de olumsuzlukları görerek uzak durmak şeklinde öğrenmenin gerçekleştiği anlatılıyor.
 
Üzülerek izliyorum
 
Uzun zamandan beri televizyonların alt yazılarını üzülerek izliyordum. Türkçesi bozuk cümleler sıklıkla rastlanan arızalardı. Cümle yapıları bozuk olduğu gibi kelimelerin yazılışı da hatalı oluyor ve bu normalmiş gibi hiç de üzerinde durulmuyordu. Sonra meselenin daha başka yanlışları barındırdığını fark ettim. Alt yazılardaki haber cümlelerinin her gün yenilenmediğini, güncellenmediğini izledim. 'Irak'a hava harekeatı yapacağız' demiş devlet başkanı. Bu yazı her gün yeniden söylenmiş gibi hafta boyunca ekranda kalıyor. Halbuki hava harekeatı gerçekleştirilmiş, başka müzakerelere geçilmiş, Ama televizyon aynı cümleyi tekrarlayıp duruyor. Sonra başka bir gerçeklikle karşı karşıya kalınıyor. Her gün kaç tedhişçi öldürüldüğü haberi veriliyor. Alt yazılara bakılarak her gün cetvel yapıp toplandığında yıl boyu 2 milyon tedhişçi öldürülmüş oluyor. Şehit olan asker ve polis sayısı da akıl almaz rakamlara ulaşıyor. Sonra anlaşılıyor ki, rakamlar hakikati ifade etmiyor.
Televizyon alt yazılarının iş bilmez elemanlar yüzünden böyle olduğu sanılır. İş bilmez elemanların varlığı bir gerçek, ama asıl sebep o değil. Yönetimlerin çeşitli birimlerinin çeşitli kitleler üzerinde pilanladıkları hedeflere ulaşılmak için kullanılan bir yöntem olduğunu düşünmek daha akılcı. Televizyon ülkelerde insanların en çok rağbet ettikleri iletişim aracı. Yemek tarifleriyle, moda takipleriyle, kaymak tabakasının hayatını yayınlamakla ev kadınlarını ve dolaylı olarak çocukları televizyona bağlıyorlar. Nüfusun yüzde 65 kadarını etkilemek mümkün oluyor. Bu arada alt yazılarla da verilmek istenen duygu veriliyor. Göz ucuyla takip edilen o alt yazılarda devamlı, ölümler, öldürmeler, cezalar, cezalandırmalar, yasal ve polisiye müdahaleler veriliyor. Hukukla başı belaya girmiş insan sayısı ister istemez ortaya çıkıyor.
 
Beyin yıkıyorlar
 
'Eğer Hitler isteseydi' adlı çalışmada çok ilginç bulgular derlenmiş. Gerçekten de  televizyon, gözleme dayalı bir eğitim aracı. Ama eğitim düzeneğinin kullandığı bir araç değil. Örgün eğitim-yaygın eğitim araçları arasında kullanılmıyor. Genel anlamda yaygın eğitim aracı olabilir ama kullanılış biçimi ve kullanan açısından böyle olmadığı açık. Televizyonu bir yaygın eğitim aracı olarak kullanan siyasi erktir. Amaç ise eğitim değil, verilmek istenen duyguların hedefine ulaşmasıdır. Televizyon alt yazıları insanlara ümit aşıladığı gibi korku da aşılar. İyimserlik aşıladığı gibi bezginlik de aşılayabilir. Hayattan zevk almayı aşıladığı gibi hayattan istifa etmek duygusu da aşılayabilir.
Bu etkiyi ilk fark eden Adolf Hitler değildir elbette. Toplum mühendisliği yapanların çok önem verdikleri şey beyin yıkama faaliyetleridir. Belli etmeden insanları kendi amaçlarına yönlendirecek duygular vermek. Toplum mühendisleri insanları yönetme sanatıyla birlikte baş göstermiştir. Adını çok sonraları koymuş olabilir insanlık.
Televizyon alt yazıları çok önemlidir. Ehil insanlar bu işi yapmalıdır. Bu işi iyi bir dil bilgisiyle yapmalarında fayda var. Siyasi erk ile paralel yürüyenler kadar aykırı yürüyenlerin de kullanabileceği bir alandır.