UMUMİYETLE insanlar kendi yaşadıklarına, kendi çevrelerine göre hayatı ve dünyayı değerlendirmeyi tercih ederler. Hatta Mecbur kalırlar. Moda tabirler, deyimler gelişir kimi zaman. İşte resmin bütününe bakmak deyimi de böyle halleri izah etmek amacıyla uydurulmuştur. Felsefe bunu daha zihin ve zekea bağlantılı olarak ontolojik bakış diye ifade eder. Halk dilinde bunu ifade etmek için resmin tamamına bakmak icat edilmiş. Önceki devirlerde, çağlarda, zamanlarda resmin bütününe bakmak, ontolojik bakmak, bütüncül bakmak kolay değildi. Ama bilişim çağında bütüncül bakmamak mümkün olamıyor. Dünya üzerinde kaç devlet olduğu tartışmalıdır ama 200’den fazla olduğu kesin. Devlet sayısında neden tartışma var derseniz bu ayrı bir konudur ve daha önce yazı konusu edilmiştir tarafımdan. Ama kısaca söyleyelim. Uluslar arası kurum ve kuruluşlar ILO, UNICEF, BM, Kızılhaç ve benzeri kurumlar kendi üyelerini devlet olarak kabul ediyor, ilişki içinde olmadığı devletleri var saymıyor. Bu yüzden her oluşuma göre dünyada başka sayıda devlet var.

Büyük maharet ve başarı

Bilişim çağında tüm sansür ve sınırlamalara, engellemelere rağmen insanlar kendi yaşadıkları yer ve ülkeden başka yerlerden de haberdar oluyor. Televizyon, ondan önce yazılı yayınlar, sonra telefon, hele akıllı telefonlar ve ağnet sayesinde siyasi sınırlar her engele rağmen aşılıyor ve haberler, olanlar herkese ulaşabiliyor. Bakınız ABD’yi nasıl bir insan yönetiyor ya da yönetemiyor açıkça görülüyor. Ortadoğu’da hangi şiddet erbabı ile iş tuttuğu da ibretle izleniyor. Orta Amerika, Latin devletlere karşı kabadayı, eşkıya tavırlar sergilediği de görülüyor. Yani insan, hayatı ve dünyayı bütüncül olarak değerlendirme şansına sahip. Başka ülkeleri de kimlerin nasıl yönettikleri, insanın kendi ülkesinin de nasıl yönetildiği açık seçik ortada iken; yine de iç siyasette faaliyet gösterenler algıları şekillendirebiliyor, kitleleri istenilen istikametlere yönlendirebiliyor. Büyük maharet ve büyük başarı. Ama ne adına? Keşke bu maharet ve başarı insanları hakka, hukuka, insafa, vicdana, ahlaka, adalete sevk etmek için kullanılabilseydi.

Hain ve kahraman olmak

İç siyasetle düşünen bazı aydınlarımız nasıl bir açmaza düştüklerinin farkında değiller. Milleti ikiye bölmekten, nüfusun yarısını ihanetle suçlamaktan kaçınmıyorlar. Sen birileri için kahraman olurken; birileri için de hainsin. Senin için kahraman olan biri, başkaları için hain olabilir. Ama millet fertlerini hain ve kahraman olarak ikiye ayırmak cahilce bir davranış demekle geçiştirilemez. Bir değerli akademisyenimiz sanal medyada, içimizdeki hainlere dikkat çekiyor. Ama onun hain diye nitelendirdiği kimseler de o aydınımızı hain olarak nitelendirebiliyor. Hülasa iki tarafa ayrılıp, birbirine hain diyenlerin tamamı ihanet içinde oluyorlar. Hem de kendilerini kahraman, vatansever, iyi insan sanarak. Kimse bir başkasının vatan sevgisinden, millet sevgisinden, insan sevgisinden şüphe etme hakkına sahip değildir. Kimse kimsenin soyunusopunu araştırmak hakkına da sahip değil. Ama herkes birbirinin yaptıklarını denetlemekle mükelleftir. Yanlış yapana ikazda bulunmakla yükümlüdür. Bu ikaz ahlak adına, din adına, hukuk adına yapılabilir ve yapılmalıdır. Dinde kural bellidir. İyilik emredilip, tavsiye edilip, teşvik edilecek, kötülük de engellenecek, kınanacak ve gereken çaba gösterilecektir. Ahlak ve toplumsal yaptırım açısından da kötülük yapan kınanacak, ayıplanacaktır. Bu yapılmazsa, yapılan kötülüğe taraf ve istekli olunuyor demektir. Hukuk açısından kötülük engellenecek, görevi kötülüğü önlemek olan devlet görevlilerine bilgi verilecektir. Her rejim milletleri ortak bir hedefe yönlendirmek için düşman üretir. Bu düşman her ülkenin kendi irfanında yerini bulur. Bizde irtica ve şiddet ve komünizm kimi zamanların üretilmiş düşmanıydı. Bu düşmanlar genellikle gerçeklik taşımaya bilirler, ama millet fertlerini siyasetin istediği hedefe kilitler.