Trabzonspor, sezona çok iyi başlamıştı.

Hem oynadığı futbolla izleyenlere keyif veriyor, hem de aldığı sonuçlarla yıllardır hasret kalınan şampiyonluğa koşuyordu.

Teknik direktör Ünal Karaman'nın tatlı sert disiplini ile genç futbolcular hem eğitiliyor, hem de takım olma yolunda kenetleniyordu.

Ancak ne olduysa ligin devre arasında oldu.

Başkan Ahmet Ağaoğlu, Ünal Karaman'la bilinmeyen bir nedenle (!) tartışma yaşadı ve iyi işleyen mekanizmayı bozdu.

Yerine de yardımcı antrenör olan Hüseyin Cimşir'i getirdi.

Ağaoğlu da daha önce pek çok kulüp başkanını gibi düşünüyordu; takım zaten iyiydi, hocasız bile şampiyon olurdu! Ha Ünal Karaman, ha Hüseyin Cimşir; ne fark ederdi?

Farkı kısa sürede görüldü.

Trabzonspor yine galibiyetler aldı ama ne keyif veren futbol vardı sahada, ne de takım disiplini kalmıştı.

Hocaların hocası rahmetli Coşkun Özarı derdi ki; "İyi futbol için iyi futbolcu gerekli. İyi futbolcuyu oynatmak için de iyi teknik adam gerekli."

Trabzonspor örneği Özarı'nın haklılığını bir kez daha gösterdi.

Ünal Karaman yönetiminde gümbür gümbür oynayan takım ligin ikinci yarısında gol atayım, üstüne yatayım havasına girdi.

Konyaspor maçında görüldü işte; büyük bir takım 3-1'den maç verir mi?

Son 6 haftada sadece bir kez kazanmak yeter mi?

Her gol yendiğinde sahadakiler panik, kenardaki teknik heyet daha da panik!

Oysa teknik adamın soğukkanlılığını koruması, futbolcularını motive etmesi gerekmez mi?

Şampiyonluğa hasretti Trabzonspor. Tüm şehir "O sene bu sene" diye umutlanmıştı. Ancak büyük bir yönetim hatası yüzünden o sene bu sene olamadı.

Yazık oldu Trabzonspor'a; yazık oldu adının başına "Şampiyon hoca" yazdırmayı çok hakeden Ünal Karaman'a...

Başakşehir'e gelince... Şampiyonluğunu kutlarız.

Ama Başakşehir'in şampiyonluğu Türk futboluna ne katabilir ki?

İlk kez bir takımın şampiyon olmasının ardından şehirlerde sokaklar boştu, ne kutlama yapan vardı, ne coşan!

Taraftarsız, tatsız, tuzsuz, bir şampiyon!

Ve koronavirüs gölgesinde tamamlanan bir sezon!

Hayırlı olsun!