TOPLUM bilimciler, cemiyet ilimcileri, içtimaiyatçılar ve Batılı kelimeyle sosyologlar milleti tanımlamaya çok özen göstermişlerdir. Her biri kendince, milleti millet yapan öğeleri sıralamışlar. İçinde yaşanılan coğrafya yani vatan, konuşulan lisan (dil), kutsal değerler (din), yaşamanın disiplini ahlak, bayrak, kullanılan para birimi, insanların razı ve mutlu olduğu rejim, idare nizamı, yönetim tarzı. Bu ve daha alt değerlerde bir takım öğeleri, milleti oluşturan esas unsurlar olarak sıralamışlar. Fakat sonra her biri eleştirilmiş.

Aynı coğrafya’da, vatanda bölge bölge farklı ırktan insanlar bir aradalığı, farklı dil konuşurluğu, farklı din mensubu olunmasının millet olmayı engellemediği görülmüş ve tartışılmış. Gerçekten de dünyanın her ülkesinde birden fazla ırk mensubu, ülkenin belli bir bölgesinde toplu olarak yaşadığı, kendi ana dillerini konuştuğu ve kendilerine ait din ve ahlak anlayışıyla yaşadıkları halde bir devletin vatandaşı, bir ülkenin yurttaşı, bir medeniyetin mensupları olmaktan geri kalmadığı görülüyor. Kimi zaman bu ülkenin farklı bölgelerinde yaşayan, farklı dili konuşan ve farklı dine mensup olan insanları arasında iç savaşa varan kargaşalar çıkabiliyor.

Ama merkezi idare maharetli insanlardan oluşuyorsa kısa sürede sulh ve süküunu sağlayabiliyor. Bu iç savaş veya çatışmalar daha çok dışarıdan tahrikle oluşuyor. Yine de eğer üretimde bereket- dağıtımda adalet var ise, dışarıdan gelen bu tahrikler muhatap bulamıyor. O zaman tüm dönemlerin ve tüm milletlerin cemiyet bilimcilerine son sözü söylemenin zamanı gelmiştir. Milleti millet yapan en tartışılmaz öğe, bereketli üretim ve adaletli paylaşım ve dağıtımdır.

***

Türk milleti, Türkiye’de, Anadolu’da, Tırakya’da, Kıbrıs’ta, geçici olarak dünyanın her hangi bir ülkesinde bulunan Türkiyeli Türkler nitelik olarak ortak özelliklere sahiptirler. Allah’a ve peygambere inanırlar. Kur’an ve sünnet Müslümanlığı olan asli damar iman-ibadet ve ahlak Müslümanıdırlar. Misafirperverlik, başkaları için fedakearlık, cömertlik, zayıftan yana olmak, hak ve hakikati her şeyden üstün tutmak gibi nitelikleri var. Bu nitelikler az ya da çok hemen her Türk insanında bulunan ortak niteliklerdir. Gel gelelim Batı’dan medeniyet ithal etmeye başladığımız Osmanlı’nın son yüzyılından beri, medeniyet değil ama Batı’nın tüm toplumsal ve bireysel hastalıklarına duçar olduk. Bencillik, rahatına düşkünlük, daha çok tüketmek hırsı, benden sonra tufan, helal-haram fark etmeden kazanmak, hile ile de olsa mutlaka kazanmak gibi kötü huylara sahip olmaya zorlanıyoruz. Bu hastalıklar yüzyıllardır Batının başa çıkmaya uğraştığı hastalıklardır.

Yol yakınken, henüz bu Batı hastalıkları milli nitelikler haline gelmemişken derhal tedaviye başlamak zorunludur. Bu hastalıklardan kaynaklanan suçlar meydana geliyor ve her an binlerce suçlu üretiliyor. Suçlulara ceza reva görmekten önce tedavi verebilmek şarttır. Çünki her suç bir ruh hastalığının tezahürüdür. Özümüzde olmayan, araz haller sayılan Batıdan alınan hastalıkların tedavisi var. Kendi medeniyetimizin değerlerini özümüzle buluşturmak çaredir. Devlet adamlarına ağır yükler düşüyor. Devlet adamlarımız sıradan insan olmak hakkına sahip değil. Üstün insan olmak zorundadır. Çünki bu hastalıkların tedavisi için üstün nitelikli devlet ve yönetim insanlarına ihtiyaç var.

Üstün nitelikli devlet adamları Hakkı esas alan bizim medeniyetimizin, gücü esas alan başka medeniyetlerden daha üstün oluğunu bilerek kendilerini aşacak kararlar almaya mecburlar. Siyasi mensubiyet, asla millete mensubiyetten daha değerli değildir. Milletin her ferdi için bereketli üretim ve adaletli paylaşım temin edilmek şartı vardır. Milletimizi bir arada, bir bütün olarak tutmak isteyen devlet adamlarımız, siyaset adamlarımız üstün nitelikleriyle davranıp, üretimde bereketi, dağıtım ve paylaşımda adaleti temin etmekle mükelleftirler.