DOĞU Türkistan... Çinliler'e göre ise Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde soykırım yaşanıyor. Uyugurlar'ın katledilmesine dünya sessiz.

Türkiye ise tıpkı Kuzey Irak'ta Türkmenler'e karşı uyguladığı vurdumduymazlığı, Uygurlar için de sürdürüyor. Yoksa Çin'den gelecek bir avuç dolar uğruna Uygur katliamına göz mü yumuluyor.

Yöneticilerimizin Gazze ve Filistin'e gösterdiği duyarlılığı Doğu Türkistan için de göstermesi gerekmez mi?

Doğu Türkistan, Uygur Türkleri'nin anavatanı. Ne çare ki Uygurlar kendi öz yurtlarında köle. Tam olarak yasaklı olmasa da oraya gitmek de zor, oradan çıkmak da, yaşananların gerçek yüzünü öğrenmek de...

GÖÇE ZORLANIYORLAR

SİNCAN dünyanın denize en uzak bölgesi. Çin'in batısında bir sınır eyaleti. Hindistan, Pakistan, Afganistan, Kırgızistan, Kazakistan ve Moğolistan ile komşu.

Pakistan, Hindistan ve Orta Asya'yı Çin'e bağlayan, petrol ve doğalgaz yataklarıyla zengin Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde Uygurlar'ın göçe zorlandığı ve yerlerinde Han Çinlilerin getirildiği, hükümetin de Uygurlar'ın din ve kültürlerini kontrol altında tuttuğu biliniyor.

Çin'in en büyük nükleer merkezi ve deneme alanı Doğu Türkistan'dadır. Hükümet hiçbir koruyucu tedbir almaksızın, bölgede nükleer denemelerini sürdürüyor.

Bu denemeler sonucunda; çevre kirlenmekte, tabiat ve ürünler tahrip olmakta, halk çeşitli hastalıklara yakalanmakta, çocuklar ise sakat doğmakta ya da ölmektedir.

GÖKBAYRAK SEVDASI

RESMİ rakamlara göre, nüfusu 21 milyonu geçen Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde 10 milyon 960 bin Uygur, Moğol ve Hui milliyetlerine mensup vatandaşlar oluşturuyor. Türk kökenli diğer etnik grupların ve Çinli Müslümanlar'ın da önemli bir bölümü Sincan'da yaşıyor.

Sincan, Çin devleti sınırlarına en son katılan topraklardan biri. 19. yüzyılda Çin İmparatorluğu'nun bir parçası oldu. Kısa süreli olarak hayatta kalan iki Doğu Türkistan devleti bu topraklarda ilan edildi. 1955'ten bu yana Çin Halk Cumhuriyeti'nin otonom bir parçası.

O zamandan bu yana Uygurlar bağımsızlık taleplerinden hiç bir zaman tam olarak vazgeçmedi. 1990'lı yıllardan bu yana, bu talep daha önemli bir boyut kazandı. Çin içindeki Uygurlar baskıya maruz kalsalar da, Çin'den kaçan Uygurlar uluslararası ortamda seslerini duyuruyor. En önemli örgütlenmelerden biri Dünya Uygur Kongresi.

Çin, Sincan'daki son geriliminden işte bu örgütü ve bu örgütün liderlerinden iş kadını Rabia Kadir'i sorumlu tutuyor.

Türkiye ise, peşmerge liderlerine kırmızı pasaport verip ayaklarına kırmızı halılar sererken kendi soyundan olan Kadir'in çeşitli başvurularına rağmen Türkiye'ye girişine ''sakıncalı'' deyip vize vermemiş...

Söyleyecek söz bulamıyorum. Aslında çok söz var da buraya yazamıyorum...

250 YILDIR UYGULANAN ZULÜM

 DOĞU Türkistanlı Müslüman Türkler, yaklaşık 250 yıldır Çin egemenliği altında yaşamaktalar. Çinliler, bir İslam toprağı olan Doğu Türkistan'a ''kazanılmış topraklar'' anlamına gelen "Sincang" adını koydular ve burayı kendi toprakları olarak tanımladılar. 1949 yılında Mao önderliğindeki komünistlerin Çin'in yönetimini ele geçirmelerinin ardından, Doğu Türkistan üzerindeki baskılar eskisine oranla daha da arttı. Komünist rejim politikası, asimile olmayı reddeden Müslümanlar'ın fiziksel olarak imhasına yöneldi. Katledilen Müslüman sayısı korkunç boyutlara ulaştı. 1949-1952 yılları arasında 2 milyon 800 bin; 1952-1957 arasında 3 milyon 509 bin; 1958-1960 yılları arasında 6 milyon 700 bin; 1961-1965 yılları arasında da 13 milyon 300 bin kişi Çin ordusu tarafından öldürüldü. 1965'ten sonraki katliamlarla birlikte, öldürülen Doğu Türkistanlı sayısı 35 milyon gibi inanılmaz bir rakama ulaştı.

SIRPLAR'DAN BETER

 HALKIN hayatta kalabilen bölümü ise büyük baskı ve işkencelere maruz bırakıldı. Doğu Türkistan'ın uzun süre sürgünde yaşayan merhum lideri İsa Yusuf Alptekin, Türkiye'de yayınlanan Doğu Türkistan Davası ve Unutulan Vatan Doğu Türkistan adlı kitaplarında sözkonusu baskı ve işkenceleri ayrıntılarıyla anlatır. Bu kitaplarda anlatıldığına göre, Doğu Türkistan'da halka uygulanan baskılar, Sırplar'ın Bosna'da Müslüman Boşnaklar'a veya Kosova'da Arnavut çoğunluğa uyguladıklarından farklı değildir. Ülkedeki Çin mahkemelerinin "ceza" yöntemleri de son derece acımasızca ve vahşidir. Diri diri toprağa gömmek, öldüresiye dövülen bir insanı çıplak halde karlarda yatırmak, iki bacağı iki ayrı öküze bağlanan bir insanı ikiye bölmek,kısırlaştırmak gibi insanlık dışı cezalar uygulanmıştır.

Çin zulmü sürerken anneler, babalar da hep ne zaman ve hangi gece yarısı sebepsiz yere çocuklarından koparılarak bilinmeyen bir akıbete doğru götürüleceği endişesi ile yaşıyorlar. Çünkü ata yadigârı topraklar düşman işgali altında. Ancak Müslüman dünyası yine duyarsız. Hani Müslümanlar kardeştiler? Hani birinin ayağına diken batsa bütün Müslümanlar'ın kalbine saplanmış olarak hissedilecekti?

Nerede yardımlaşma, dayanışma, elem ve kederlerin paylaşılması? Ya bizim ''One minute''ci nerde?