Sıcak bir gündü. Havanın nemi insanın giydiklerini vücuduna yapıştırıyordu. Ferahlamak için evlerin, işyerlerinin ya iklimleme cihazları çalıştırılıyor, ya da pencereler karşılıklı açılıyordu. Hava akımı hızlandırılarak serinlemenin yolları aranıyordu. Ama her nimetin bir külfeti vardı. Mekeanların havaları serinliyor ama, hızlandırılan hava akımları yaz nezlesine yol açıyordu. İnsanların ellerinde keağıt mendiller, sık sık burunlarını kuruluyorlardı. Öyle ki, burun uçları çok utanmış ergen çocuk gibi kızarıyordu.

50 yaşlarının çok üstündeki Fethi, yıllardır kitaplar yayınlıyor, kitap fuarlarında sıtandlar açıyor ve bastığıyayınladığı kitapları eritmeye bakıyordu. Yazarlara da kimi günler angarya yükleyerek imza günleri de tertipliyordu. Yazarlar kendi ceplerinden yol parası ödeyerek, yedikleri içtikleri çay paralarını da ödeyerek sıtandta oturuyor ve gelip kitap alanların gönlünü hoş edecek iki cümle yazarak kitaplarını imzalıyorlardı. Akşam olduğunda yayınevi toplanan parayı defterine kaydedip gidiyordu. Yayınevinde tüm odalarda raflar kitaplarla doluydu. Eski kitaplar, yeni kitaplar raflara rastgele konulmuştu. Yerlerde de paketler halinde yeni basılmış kitaplar vardı. Kimileri sadece paketlenmiş, matbaadan geldiği gibi istif edilmişti. Kimileri de daha küçük ya da büyük paketler yapılarak üstlerine de gideceği adresler yazılmış irsaliye yani gönderi bilgileri yazılmış keağıtlar ilave edilmişti. Yayınevinde çalışanlar aralıksız faaliyet içindeydiler. Kimisi yazıları dizip bilgisayar ekranına alırken, kimileri de yazılı gelmiş metinler üzerinde düzeltmeler, tashihler yapıyorlardı.

Fethi bilgisayarını açtı. Sanal medyadaki hesaplarını ziyaret ediyor, bir taraftan da masasına getirilen çayı yudumluyordu.

Face kutusuna bir dosya yüklenmişti. Açtı, baktı. Kitap bastırmak isteyen bir müşteri idi. Dosyaya şöyle bir göz attı. Yazılar deneme türünde idi ve yabana atılacak gibi de değildi. Müşteri kitap bastırmak istediğini şartlarını soruyordu. Birden içinde bahar şarkıları terennüm edilmeye başladı. Ödemesi gereken paralar aklına geldi. Evet, bu iyi bir fırsat olabilirdi.

Mesaj kutusuna şu iletiyi bıraktı. Telefon numaram şudur. ‘Yüz yüze görüşelim’ diye yazdı. Başka işlere bakmaya başladı. Anadolu’dan bir hevesli yazar adayı. Beş altı bin lirasını alırım. Ödemem gereken acil giderlerin çok az bir miktarını karşılar. Mutlu idi. Ümitli bir bekleyiş içinde başka işlerine daldı.

İki gün sonraydı telefonu çaldı. Telefonu sıklıkla çalıyordu zaten. Ama bu Anadolu ördeğinden geliyordu. Mutad tanışma konuşmalarından sonra Fethi yazar adayına nerelisin diye sordu. Yazar adayı da Kahraman Maraş dedi. Fethi iyice rahatladı. Kahraman Maraş’tan bir yazar adayı ne kadar tecrübeli olabilirdi ki... Onu kandırmak çok zor olmayacaktı. Ama Fethi’nin beklemediği bir durum vardı. Yazar adayı İstanbul’da yaşıyordu. Hem de 40 yıldan beri.

Tufan adresi öğrenip yayınevine gitti. Akşam saatleri yakındı. Selam verdi içeriye doğru. Çok sayıda insan vardı. Tufan kendini size kitap eskizidosyası göndermiştim diye tanıttı.

-Ha buyurun. Siz Fethi beyle görüşecektiniz.

Fethi bey ayağa kalktı Tufanı karşıladı. Ama gördüğü kişi ne yazık ki, Anadolu’dan hevesli bir yazar adayı değil; yıllardır tanıdığı bir dostu idi. Kulağındaki tüm bahar şarkıları yerine hüsran şarkıları çalmaya başladı. İçinden ‘dağ fare doğurdu’ diye geçiriyordu.

Oturup muhabbete başladılar. Memleket meseleleri ele alındı. Milli duyguların ve görüşlerin ne kadar değerli olduğunu tezekkür ettiler. Sonra Tufan sadede gelmek arzusuyla;

-Evet, kitap dosyasını okudun mu, beğendin mi, yayınlamaya değer buldun mıu?

-Evet, evet, Okudum, beğendim. Çok güzel yazılar.

Tufan daha atik davrandı yayınevinin şartlarını öğrenmek yerine kendi şartlarını anlattı.

-Benim daha önce yayınlanmış 4 kitabım var. İlki dışında kitaplarımdan telif ücreti aldım. Kitap üzeri fiyattan yüzde 5 yada dağıtıma verilen fiyat üzerinden yüzde on telif alıyorum.

Kitabın ne kadar sayfa olacağını, fiyatının kaç lira olacağını, telifin ne kadar tutacağını hesapladılar. Çok da bir para tutmuyordu. Fethi ‘Telif ücreti bir şey değil. En kolayı o tarafı’ dedi.

Fethi ile Fuat çok öncelerden tanışıyorlardı. Tufan bir sivil toplum kuruluşunun yönetiminde ve idaresindeydi. Çinli yazarları ağırlarken bile Fethi’yi onlarla bir araya getirmiş, onlara hediyeler verilmiş, sohbetler edilmişti. Aynı siyasi çevrenin insanıydılar. Ama aradan 15 yıl geçmiş, hiç görüşme fırsatları olmamıştı. Fethi, Fuat’ın face sayfasından kitap dosyasını aldığında hiç böyle bir şaşırtıcı durumu beklemiyordu.

Fuat sözü uzatmaktan hoşlanmayan biriydi.

-Peki, isterseniz bir sözleşme imzalayalım, işe koyulalım.

Fethi ipe un sermenin yollarını arıyordu.

-Hafta sonuna doğru seni ararım. Hallederiz.

Tamam dedi Fuat ve veda etti.

Aradan hafta değil ay geçti Fethi Anadolu’dan bir hevesli beklerken bir meslek sahibi yazarla karşılaşmış olmanın şaşkınlığı içinde suspus olmuştu. Aramadı Fuat’ı. Aramayacaktı da.