GÜNDEM yine alabildiğine yoğun... Alabildiğine karışık... Tabir yerindeyse ülke tam bir "toz-duman" diyarı...

Hükümet ne zaman sıkışsa yeni bir olayı gündeme sokuyor, ya da sokuluyor...

Başbakan Erdoğan, başörtüsü meselesi gündemde sıcakken, ''Ulemaya sorulmalı'' demişti.

Haklı olarak ''Laik cumhuriyetin başbakanı nasıl ulemaya atıfta bulunur'' diye eleştirilerin ardı arkası kesilmedi o dönemde.

Aslında her şey o sözlerle başladı.

Ancak her şeyde olduğu gibi bu sözler de hemen unutuldu. Türkiye yeni olaylara yelken açtırıldı.

7 yıldan bu yana Türkiye'nin çok önemli sorunlarına değil, dışarıdan dikte edilenlere mesai yapıldı.

Şimdi de ''açılım'', ''mektup'', ''telekulak'' rezaletleri Türkiye'yi sallıyor.

Devlet içinden yalan, yanlış, çarpıtılmış belgeler, bir yerlerde toplanıp, değerlendirilip, tasnif edilip, belli bir takvim içerisinde sunumu yapılıp Türkiye'nin en saygın kurumları yıpratılmak isteniyor. Adeta ''korku imparatorluğu'' kuruluyor.

AKP'YE KARŞIYSAN SUÇLUSUN...

HÜKÜMET, kim ki karşısındaysa onu cezalandırmanın yollarını arıyor.

Adalet Bakanlığı'nın meslekten ihracını istediği Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin ve yine meslekten ihracı istenen eski Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nu da dinlettiği biliniyor. Osman Kaçmaz, Kayıp Trilyon davasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, hakkında verilen, takipsizlik kararını kaldırarak, "yargılansın" demişti.

Eee.... Bundan âlâ suç olur mu?

Kendi karşıtı olan herkese bir kulp takan AKP; sonra da kalkıp "bağımsız yargı"dan dem vurunca midemiz bulanıyor.

Yargı, kanunu uygular, siyaset yapmaz, ama hükümet de tekelinde bir yargı istediği için ''adaleti sindirme'' talimleri yapıyor.

Bir ülkenin savcısı devlet düşmanı olur mu?

Bir ülkenin Yargıtay'ı devlet düşmanı olur mu?

Bir ülkenin tüm kurumları o rejimin düşmanı olur mu?

Olmaz ama bir kaç yıldır sanal düşmanlar yaratılıp, saygın kurumlar yıpratılmak isteniyor.

YARGISIZ İNFAZLAR YAPILIYOR...

AKP, kurumlar arasındaki güveni yıkmıştır.

Adalet- TSK- emniyet hepsi birbirinden şüphelenmektedir.

Hatta halkın büyük çoğunluğu bile...

Dahası ortaya atılan iddialar gerçekmiş gibi, doğrulanmadan uygulanan infazlar adalet sistemini yaralamıştır.

Malûm tarikata ve ABD'deki sorumlusunun saçmalıklarına ayak uydurmayan herkes uzun zaman teknik takip ve telefon dinlemesine maruz kalmıştır, kalabilir.

''Korkulacak bir şeyiniz yoksa dinlense ne olur" diyen bir zihniyet Türkiye'yi yönetiyorsa varın gerisini siz düşünün...

Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir çürümüşlük yaşıyoruz.

Gidiş ''çok vahimden'' de öte... Muz cumhuriyetlerinde bile yaşanmayan uygulama...

''Demokratik Açılım''dan sözedenlerin yaptıklarına bakın...

Kişisel nefretlerle tüm kurumlar işlemez hale getirildi.

Bugünkü iktidar yüzde 38 oy alsa da hâlâ halkın güvenini kazanamadığından kendi görüşlerini başka yollarla dayatmaya devam etmektedir.

Demokrasi bize AKP usülü yöntemlerle gelecekse kalsın efendim, almayalım. Ha üniformayla dikilmişsin yargının tepesine ha başbakan, ha bakan emriyle.

SIRADA ANAYASA VAR...

AKP, Anayasa Mahkemesi'nin ''laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu"

kararı sonrasında, "hesaplaşırız sizinle" mesajları vermişti.

Dediğini de yapıyor.

Hükümet, yargıyı sindirme talimlerini henüz tamamlayamasa da çok büyük mesafe aldı. Silahlı Kuvvetler'le yaşanan çatışma, sözde belge ve suçlamalar da bunun bir parçasıdır.

Bütün bunlar yapılırken maalesef birtakım güdümlü hukukçularımız ve hükümetin yağdanlığı yazarlarımız 'Anayasa değişiklikleri de yapılsın' diye yırtınıyor.

Tabii ki 12 Eylül döneminin Anayasası'nın değişmesi gerekir.

Ancak Anayasa değişikliğini kim yapacak?

''Laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği'' Anayasa Mahkemesi kararıyla tesçillenmiş AKP ile, hakkında bölücülükten dava açılmış DTP milletvetkilleri elele verip Anayasa değişikliği yapacak. Öyle mi?

Eğer o da gerçekleşirse vah ki vah.