İzmir açıklarında denizde olan deprem ve yıkılan binalar... Ölüler, yaralılar. Enkazlarda büyük gayretle yapılan çalışmalar.

Televizyonun başından izlerken olup bitenleri... Prof. Övgün Ahmet Ercan çıktı Fox Tv'ye...

Sanki anlattıklarını uygulayacakmışız gibi, benimle birlikte milyonlarca kişi de kulak kesildi.

Hocam anlattı da anlattı. Biz nasıl olsa 3 gün sonra unutacağız daha önce de anlattıklarını unuttuğumuz gibi ama... Bunu kendisi de bilmesine rağmen depremle ilgili gerçekleri bir kez daha yüzümüze çarptı.

Hoca daha 12 gün önce söylemişti oysa... Tam da yerini bildirmiş, "İzmir açıklarında Sisam adası yakınında kırık var. Deprem bekliyoruz" demişti.

Dinleyenler de benim gibi "Aaa, öyle mi?" diye şaşırmış, bir kaç saat sonra anlattıklarını unutup işimize gücümüze bakmıştık.

O dediği deprem olduktan sonra yine çıkmıştı hoca televizyona... Aslında "Allah sizi bildiği gibi yapsın. Ömrümü yediniz ömrümü. Anlat anlat dilimde tüy bitti. Dediklerimizi yapmıyorsanız niye beni hala çağırıyorsunuz" demeliydi, demedi.

Yine anlattı. Hatta Aydın Nazilli civarına dikkat çekti. Çok yakında burada deprem olabileceğini söyledi.

Bunlar bir yana da... Beni asıl hocanın söylediği şu sözler etkiledi:

"Yoksulluk ne kadar fazlaysa deprem size o kadar yakındır. Depremde zenginler ölmez, fakirler ölür."

Bir an dondum kaldım!

Sahiden de... Hiç zenginler ölmüyor, hep fakirler ölüyor!

Doğal felaket zengin - fakir ayrımı yapmıyor ya... Bu ayrımı insanoğlu kendi eliyle, aklıyla yaratıyor.

Bina yapılmayacak yere bina yapan insan.

Bina yaparken ucuz olsun diye demirden, kumdan, çimentodan çalan insan.

Biraz daha kazanayım diye koca binanın altına dükkan yapan insan.

Dükkanı tutup da içinde daha çok alan kazanayım diye duvarları, kolonları yıkan insan.

"Ahirette iman, dünyada mekan" diyerek elindeki parayı malzemeden çalındığı bile bile ucuz diye alan insan.

Dünyada zengin ülkelerde artık bu şiddetteki depremler insan öldürmüyor. Bina yıkılmıyor, kayıp yaşanmıyor, hayatın akışı durmuyor.

Bizde ise...

Olmadık yerde bulunup, yağmur yağınca ölüyoruz. Bir kaç gün sonra yine orada bulunuyoruz.

Dere yatağına ev yapıp, dere taşınca ölüyoruz. Bir süre sonra yine o dere yatağına bina yapıyoruz.

Fay hattının tam da üzerine yapı kondurup, depremde ölüyoruz. Bir kaç yıl sonra yine aynı yere inatla o yapıyı yine konduruyoruz.

En fazla 2 katlı bina yapılması gereken yere (Zemini nedeniyle) 10 katlı bina yapıp, işte böyle enkaz altında kalıyoruz.

Daha örnekleri artırmak mümkün.

Göz göre göre kar yağarken yola çıkıp çığ altında kalan da var bizde, koronavirüsü göre göre bulunmaması gereken ortamlarda gezip tozan da...

Bir türlü dinlemiyoruz bilenleri...

Çünkü fakiriz biz!

Sadede maddi olarak fakirlikten bahsetmiyorum; eğitim açısından da fakiriz! Yani yeterince eğitim almamış bir toplumuz.

Yeterince eğitim alan toplumlar tehlikeyi göre göre üstüne üstüne gitmez. Başına gelenlerden ders alır, bir daha tekrar etmez.

Biz balık hafızası gibi olup biteni unutup, aynı yanlışı tekrar tekrar yapıyoruz.

Bakın göreceksiniz; bu İzmir depremini acısını yakınlarını kaybedip yaşayanlar hariç bir haftaya unutacak, "Bize bir şey olmaz" diye gerine gerine ortalıkda dolaşacağız yine...

Sonra çağıracağız Özgün Ahmet Ercan hocamızı, soracağız:

"Hocam neden oldu bu? Bir daha olur mu? Ne yapacağız biz?"