Kerkük'ten geçer Hasa ''bir çay''

Hasa batıptı yasa

Kerkük'ü viran etti

Yad ayağ basa basa

***

Evet, son zamanları Kerkük üzerine yapılan kanlı saldırılar durmak bilmiyor.Türkmen Cephesi Başkan Yardımcısı Ali Haşim Muhtaroğlu ve Selahattin Vali Yardımcısı Ahmet Koca ve çok sayıda Türkmen kardeşlerimizin Kerkük şehitlerinin listesine girdiklerini üzülerek, öğrenmiş oluyoruz.

Büyük Çınarında buyurduğu gibi;

''Türk Milleti Iraklı Türkmenlerin duasıyla ve dilekleriyle yanındadır.

Milliyetçi Hareket Partisi de kardeşlerimizin sonuna kadar, ne pahasına olursa olsun, arkasında ve destekçisidir''.

MUSUL-KERKÜK MESELESİNİN TARİHÇESİ

Musul Bölgesi, I. Dünya Savaşı sonlarına kadar Batılı kaynaklarda genellikle, Irak'tan ayrı olarak, yukarı "El-Cezire" bölgesi içinde gösterilmekteydi.

I. Dünya Savaşı'ndan sonra ise bölge, siyasi sebepler yüzünden, bir başka deyişle İngiltere'nin menfaatleri gereğince, Irak'ın parçası olarak, kabul edildi ve öyle tanımlandı.

Gerçekte bölge; son bin yıldır Türk egemenliği altında oldu. Musul, ilk olarak 1055-1056 yıllarında Selçuklu Devleti'ne bağlandı.

Bu tarihten itibaren Türkleşen Musul, I. Dünya Savaşı sonuna kadar farklı Türk devlet ve beylikleri tarafından yönetildi ve Türkler tarafından bir vatan toprağı olarak kabul edildi.

Osmanlı Devleti öncesinde bölgede hepsi de Türk devlet ve beylikleri sayılan Zengiler, Timurlular, Akkoyunlular ve Safeviler hakimiyet kurdu.

Musul, Osmanlı hakimiyetine ise, Yavuz Sultan Selim'in 1514 tarihli Çaldıran Seferi'yle girdi.

Kanuni Sultan Süleyman'ın 1534-1535 yıllarında gerçekleştirdiği Bağdat Seferi'yle bu hakimiyet perçinlendi.

Avrupalı sömürgeci devletlerin Musul üzerindeki emelleri ise, bu bölgenin çok önemli bir petrol yatağı olduğunun anlaşılmasıyla başladı.

Özellikle İngiltere, 1910'lu yılların başından itibaren, gerek petrol kaynakları gerekse Hindistan yolu açısından taşıdığı stratejik yol nedeniyle Irak'ın geneline ve özellikel de Musul vilayetine göz dikti.

I. Dünya Savaşı, Avrupalı sömürgeci devletlerin hayallerini gerçekleştirmeleri için büyük bir fırsat oldu.

Henüz savaş devam ederken İngiltere ve Fransa, gizlice imzalanan Sykes-Picot Anlaşması ile Ortadoğu'yu bölüşmüşler, Irak'ın İngiliz sömürgesi olması karara bağlanmıştı.

Osmanlı İmparatorluğu'nun Almanya safında savaşa katılması, İngiltere ile Osmanlı'yı Ortadoğu'da karşı karşıya getirdi.

İngiliz saldırısı ile açılan Irak Cephesi'nde, Hindistan'dan gönderilen İngiliz kuvvetleri Basra'ya çıkarak, kısa zamanda Bağdat'a kadar ilerlediler. Ancak Osmanlı Orduları İngiliz ilerleyişini durdurdu ve Irak Cephesi'nde önemli başarılar elde etti.

1916 yılındaki Kut'ul-Amer zaferini belirtmek gerekir. Dicle nehrinin kıyısındaki bu kasaba, İngilizler tarafından ele geçirildikten sonra Halil Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunca kuşatılmış ve İngilizler ağır kayıplar vererek, teslim olmak zorunda kalmışlardır.

I. Dünya Savaşı'nın tarihçesini anlatan bir makaleye göre, bu zafer, "İngiliz ordusunun tarihindeki en büyük aşağılanmadır. Türkler ve onların müttefiki olan Almanya içinse, çok önemli bir moral takviyesi olmuş ve Ortadoğu'daki İngiliz etkisini tartışılmaz bir biçimde azaltmıştır."

Bu zaferin en önemli yönlerinden biri ise, bölgedeki Arapların hepsinin İngilizlere karşı Osmanlı ordusunun yanında yer almış, hatta bazılarının çatışmaya katılmış olmasıdır.

I. Dünya Savaşı'nda yenik düşen Osmanlı Devleti ile Müttefikler arasında ateşkes görüşmeleri Ekim 1918'de Limni Adası'nın Mondros Limanı'nda bulunan Agamemnon zırhlısında başladı.

30 Ekim 1918'de Müttefikleri temsilen İngiliz amiral Arthur Calthorpe ile Osmanlı heyeti arasında imzalanan antlaşma çok ağır maddeler içeriyordu.

Mondros Mütarekesi'ni imzalayan hükümette sadrazam olan Ahmet İzzet Paşa, Ankara'yla iyi ilişkiler kurmak istedi.

Mustafa Kemal de bu deneyimli komutana, her dönemde saygı gösterdi.

Mütareke'nin yürürlüğe girdiği andan 31 Ekim 1918 günü, saat 12.00'de itibaren, 6. Ordu birlikleri batıdan doğuya doğru Rakka, Miyadin, Telafer, Dibeke, Çemçemal, Süleymaniye hattı üzerinde yer alıyordu. İngiliz kuvvetleri ise, EI-Hazar, Gayyare, Altınköprü, Kerkük, Hanikin hattında bulunuyordu.

İlerlemeye devam eden İngilizler, l Kasım'da Hamamalil'e girdiler. Buradan Musul'u işgal edecekleri tehdidinde bulunarak, Türk kuvvetlerinin Musul şehrinden 5 km. kuzeye çekilmelerini istediler.

Ali İhsan Paşa, İngilizler'in bu talebini Sadrazam'a bildirdi.

Misak-ı Milli, son Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı tarafından 28 Ocak 1920 tarihli gizli oturumda kararlaştırıldı.

Misak-ı Milli'nin birinci maddesi;

"Osmanlı Devleti'nin özellikle Arap çoğunluğunun yerleşmiş olduğu 30 Ekim 1918 günkü Mütareke yapıldığı sırada düşman ordularının işgali altında kalan bölgelerin geleceğinin, haklarını serbestçe açıklayacakları rey sonucu belirlenmesi gerekir;

söz konusu mütareke çizgisi içinde; din, soy ve amaç birliği bakımlarından birbirlerine bağlı olan, karşılıklı saygı ve özveri duyguları besleyen soy ve toplum ilişkileri ile çevrelerinin koşullarına saygılı Osmanlı-İslam çoğunluğunun yerleşmiş bulunduğu kesimlerin tümü ister bir eylem, ister bir hükümle olsun, hiçbir nedenle birbirinden ayrılamayacak bir bütündür".

Buna göre mütareke hattı esas alındığında Musul, Kerkük ve Süleymaniye'nin ve diğer tarafta Hatay bölgesinin Anadolu'nun ayrılmaz bir parçası olduğu açıktı.

Kemal Paşa'nın 1 Mayıs 1920 tarihinde B.M.M.'nde yaptığı konuşma, Musul konusundaki düşüncesini ve savunduğu politikayı açık bir şekilde ortaya koymaktadır:

"Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan hudut meselesi tayin ve tespit edilirken, hudud-u millimiz, İskenderun'un cenubundan ''güneyinden'' geçer, şarka doğru uzanarak Musul'u, Süleymaniye'yi, Kerkük'ü ihtiva eder. İşte hudud-u millimiz budur dedik!"