Abdullah Bn. Ömer Bn. El-Hattab...
İkinci halife Hz. Ömer'in oğlu ve mü'minlerin annesi Hz. Hafsa'nin ana baba bir kardeşi, fakih ve muhaddis sahabi.
Ebu Abdurrahman künyesi ile taninan Abdullah'ın annesi Zeynep bnt. Maz'un el-Cümeyhi'dir.
Abdullah b. Ömer'in, peygamberliğin üçüncü yılında doğduğu kaydedildiği gibi onun nübüvvetten bir yıl önce dünyaya geldiği söylenmektedir.
(Üsdü'l-Gabe).
Babasıyla birlikte, küçük yaşta İslam'a girdi ve yine babasi ile birlikte Medine'ye hicret etti.
Tamamiyla İslam toplumunda ve İslam terbiyesiyle yetişti.
Yaşı küçük olduğu için Bedir ve Uhud gazalarına Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından katIlmasına müsade verIlmedi. (Buhari).
Ancak onsekiz yaşlarında iken Hendek gazvesine ve daha sonra Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında meydana gelen bütün savaşlara katıldı.
Mekke fethinde, Mute savaşında, Tebük seferinde ve Veda Hacc'ında bulundu.
Hz. Osman zamanında, İbn Ömer, devlet işlerine müdahalede bulunmuyordu. Bir gün Hz. Osman, İbn Ömer'e kadılık yapmasını, müslümanların arasındaki hukuki anlaşmazlıkları halletmesini teklif edince özür dileyerek, kadılık vazifesini kabul etmemiş,
Rasul-i Ekrem (s.a.v.)'in bir sözünü hatırlatmıştı;
''Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurmuslardir ki;
"Kadilar üç çeşittir.
Birincisi cahillerdir. Bunların yeri Cehennemdir.
İkinci zümre alimleridir, fakat dünyaya meyilleri vardır, ilimleri ile amelleri bir değildir, bunlarda Cehennemliktir.
Üçüncü zümre ise, hem alim, hem de dünyaya meyli olmayanlardir." (Ebu Davud).
Hz. Osman, İbn. Ömer'e dedi ki;
"Ama, senin baban Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında kaza işleri ile uğraştı ve kadılık yaptı."
"Evet, doğrudur, fakat babam bir mesele ile karşılaşınca Rasul-i Ekrem'e müracaat eder, müşküllerini halletmede zorluk çekmezdi.
Çünkü Rasul-i Ekrem müşkil bir mesele ile karşılaşınca onun da müşkilini vahiy hallederdi.
Şimdi Rasul-i Ekrem aramızda yok ki problemlerimizi ona götürelim. Allah şimdi bizim yardımcımız olsun."
İbn Ömer, hükümet ve devlet işlerinden uzak kalmasına rağmen hak yolunda cihad edip İslam fetihlerine katıldı. Nitekim Hicret'in yirmiyedinci yılında Afrika'da Tunus, Cezayir, Merakeş seferine katılmıştı.
İbn Ömer, Hicret'in otuzuncu senesinde Horasan ve Taberistan fetihlerinde bulundu ve onun Taberistan fethinde bir Dihkan'i öldürdüğü bilinmektedir.
Ancak hükümet ve devlet işleri ne müdahale hususunda çok ihtiyatlı davranıp, daima uzak kalmayı tercih etti.
Hz. Osman'ın şehadetinden sonra ilmi yüceliği, kahramanlığı ve mücahitliği Hz. Ömer'in oğlu olması sebebiyle halife olması istendiyse de kabul etmedi. Hz. Ali tarafında yer aldı.
Dahili olaylara karışmadı. Siffin olayından sonra da halifelik tekliflerini reddetti. Muaviye zamanında 669 yılında Hz. Peygamber'in güvenini kazanmış ve bayraktarlığını yapmış olan Halid b. Zeyd Ebu Eyyub el-Ensari ile İstanbul surları önlerine kadar gelip, İstanbul'un ilk muhasarasına katıldı. Onun devlet bünyesinde ve İslam toplumunda meydana gelen iç karışıklıklar sırasında temkinli davrandığını görmekteyiz. Fakat Siffin'de Hz. Ali'ye muhalefet edenlere ve Abdullah b. Zübeyr'i Kabe'de muhasara edip şehid edenlere karşı savaşmadığına pişman olduğunu bizzat kendisi ifade etmiştir. (İbn AbdülBerr)
Hicretin yetmişdördüncü yılında Abdullah b. Ömer seksendört veyahut seksen beş yaşında iken vefat ettiği (İbn Sa'd, Tabakat), başka rivayetlerde de onun seksenaltı yaşında vefat ettiği kaydedilir.
(Üsdü'l-Cabe ).
İmam Nafi'in naklettiğine göre, Abdullah b. Ömer musikiyi sevmezdi. Teganni ve saz seslerine kulaklarını tıkardı.
Bir gün birisi yanına yaklaşarak;
"Abdullah, Allah için seni çok seviyorum" dedi. Abdullah da; "Ben de Allah için seni hiç sevmiyorum. Çünkü sen ezani teganni ederek, şarkı söyler gibi okuyorsun" buyurdu.
Allah'tan başka kimseden korkmazdı.
Kötülüğe karşı hep iyilikle karşılık verirdi.
Zeyd b. Eslem şu olayı anlatir;
"Adamın birisi yolda Abdullah b. Ömer'e sövüp saymaya başladı.
Abdullah evinin kapısına varıncaya kadar onu sabırla dinledikten sonra adam dönerek;
"Ben ve kardeşim Asım kimseye sövmeyiz" dedi.
Çok az yemek yerdi. Bir gün dostlarından birisi ona hazım kolaylaştırıcı bir ilaç hediye etmek istedi.
O dostuna şu cevabı verdi;
"Ben hiçbir yemekten karnımı doyururcasına yemedim. Hazım ilacına ihtiyacım olacağını zannetmiyorum."
Abdullah varlıklı olmakla beraber yaşayışı işte bu kadar sade idi. Cuma günleri hariç, güzel koku kullanmazdı. Yalnız cuma günü iyi elbise giyerdi.
Bir gün Cuma'dan sonra yolculuğa çıkması gerekti. Güzel elbiselerini giymişti.
Bu elbiseyi eve gönderip değiştirdi ve normal elbiselerini giydi.
İbn Ömer şemali hususunda babası Ömer'e çok benzerdi. Uzun boylu ve esmerdi. Sakalı ağardığı zaman koyu sarıya boyardı. Zira sakalının rengi de koyu sarıydı.
