21 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
9°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Abdülbaki Nasır Dede...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Seyyid Ebubekir Dede'nin ortanca oğludur. 

1765'te İstanbul'da Yenikapı Mevlevihanesi yakınındaki baba evinde dünyaya gelmiştir. Babasından ve Milasmüftüsü-zade Halil Efendi'den ders almış, dini ilimleri tahsil etmiş; 

Arapça ve Farsça öğrenmiştir. 

İlk derslerini dergahtaki musikişinaslardan alarak musiki sahasında da kendini yetiştiren Abdülbaki Efendi, ağabeyi Ali Nutki Dede'nin şeyhliği sırasında çile çıkarmış, sema meşk etmiş ve nihayet Mevlevihane'nin neyzenbaşılığına yükselmiştir. 

Nasır Dede'nin yetişmesinde Nutki Dede ile Sahih Ahmed Dede'nin de büyük katkısı olmuştur. 

1794'te Mevlevihane'nin kafesçisi Şerife Ayşe Hatun'un kızı Şerife Fatma Hanım'la evlenmiştir. 

Bu evliliğinden toplam yedi çocuğu dünyaya gelen Nasır Dede'nin çocuklarından dört tanesi fazla yaşamadan vefat etmiştir. 

Seyyid Ebubekir Şaban Efendi'nin 14 yaşında iken ölümü onu çok üzmüştür. 

Nasır Dede'nin; 

Receb Hüseyin ve Osman Salahaddin adlarında iki oğlu, Aişe Sıddıka adında bir kızı hayatta kalmıştır. 1804'te Ali Nutki Dede'nin vefatı üzerine dergahın şeyhliğine tayin edilmiştir.

1814'te Yenikapı Mevlevihanesi Vakfı'nın mütevelliliği de kendisine verilen Nasır Dede'nin zamanında dergah en önemli tamirlerinden birini geçirmiştir. Yeniçeri Ocağı'nı kaldıran ve Bektaşiliği yasaklayan buna karşılık Mevlevilik tarikatına özel bir ilgi gösteren Sultan II. Mahmud'un emriyle tekke baştan başa tamir ettirilmiş, özellikle semahane ve türbe kısmı yeniden yaptırılmıştır. 

Tamirin 1817'de bitmesi üzerine padişah ve devrin şeyhlerinin katıldığı bir törenle dergah yeniden hizmete sunulmuş, hem semahanenin hem de dergahın diğer kısımlarının tamir işlerinin bitmesine şair Keçecizade İzzet Molla tarihler düşürmüştür. Tamiratın seyrini Defter-i Dervişan'a detaylı olarak kaydeden Nasır Dede ayrıca padişahın bu ihsanlarına karşılık şükran hislerini dile getirdiği bir de kaside yazmıştır. 

Yaklaşık 17 yıl Yenikapı Mevlevihanesi'nin şeyhliğini yapan Abdülbaki Nasır Dede, 23 Şubat 1821 tarihinde vefat etmiş ve aynı tekkenin haziresine defnedilmiştir. 

Nasır Dede'nin vefatı üzerine yerine büyük oğlu Receb Hüseyin Hüsni Dede Efendi dergaha postnişin tayin edilmiştir.

Nasır Dede, Sultan III. Selim ve II. Mahmud devirlerinde şöhret bulmuş ve her iki padişahtan da yakın ilgi görmüştür. 

Yetiştirdiği talebeler, telif ettiği ve bestelediği eserler onun tasavvuf, edebiyat ve musiki alanlarında mühim bir otorite olduğunu göstermektedir. 

Leyla Hanım İstimdad Ez-Cenab-ı Seyyid Nasır başlıklı manzumesinde şöyle demektedir:

''Evsafını tahrire ne hacet şair

Meh gibi keramat-ı" aliyyen zahir

Dünyada vü ukbada kulun Leyla'ya

Eyle kerem ey Hazret-i Seyyid Nasır.''

Bilhassa musiki sahasındaki bilgi ve maharetine işaret olmak üzere tezkire yazarı Fatin tarafından Farabi-i Sani diye tavsif edilen Nasır Abdülbaki Dede, Hammamizade'nin ney hocalığını yaptığı gibi,  

II. Mahmud'un huzurunda icra edilen fasıllarda da bulunmuştur. 

Acembuselik ve Isfahan makamlarında iki Mevlevi ayani bestelemiş olan Nasır Dede, Dilaviz, Ruhefza, Gülruh, Dildar ve Hisar Kürdi adlarında beş makam ile Şirin adında 22 vuruşlu bir usul, ayrıca bir de daha önce Türk musikisinde olmayan kendine has bir nota sistemi icat etmiştir. 

III. Selim'in Suz-ı Dilara ayini ile diğer bazı eserler üzerinde bu sistemin uygulamasını yapmıştır. Bunlardan başka ağabeyi Ali Nutki Dede'nin başladığı Defter-i Dervişan'ı yazmaya devam eden Nasır Dede, Ahmed Eflaki'nin Menakıbu'l-Arifin'ini tercüme etmiş, Tuhfe-i Şahidi'nin Safiyyullah Musa Dede tarafından Arapça'ya tercümesi olan Ta'rib-i Şahidi'ye de şerh yazmıştır.

Nasır Dede'yle ilgili bir anekdot da şöyledir:

''Sultan II. Mahmud devridir. Padişah sık sık dergaha gelmekte ve her gelişinde dervişlere ihsan-ı şahanede bulunmaktadır. 

Bir gün mukabeleden sonra Şeyh Abdülbaki Nasır Dede Efendi ile Sultan oturup sohbet ederler. 

Bu arada genç padişah:

Şeyhim, der, bir arzunuz varsa söyleyin de yapalım.

Nasır Dede şöyle cevap verir;

Var, ama yapamazsınız.

Söyleyin yapayım.

Öyleyse bir daha bu tekkeye gelmeyin!.

Bu sözü hiç beklemeyen pâdişâh şaşkınlıkla sorar:

Beni evliyaullah kapısından kovuyor musunuz? Şeyh'in Sultan'ın sorusuna verdiği cevap manalı olduğu kadar cür'etkardır da:

Hayır, buradan hiç kimse kovulmaz. Fakat siz geliyorsunuz diye mukabele yapılıyor, halbuki mukabele bir vecdin sonucudur. 

Giderken de dervişlere ihsan-ı şahanelerde bulunup kalplerini Allah'tan dünyaya çeliyorsunuz. 

Bundan böyle buraya,  

Mahmud Efendi olarak gelecekseniz gelin. 

Sultan Mahmud olarak gelmeyin.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *