Huzeyfe Bin Yeman (r.a.)...
Hz.Huzeyfe, Medine'de doğdu.
Babası Hisl bin Cabir, annesi de Rebab bint Ka'b'dır. Ensardandır.
Künyesi, Ebu Abdullah Huzeyfe bin Hisl ''Huseyl'' bin Cabir şeklindedir.
Baba oğul, Bedir Savaşı'ndan önce Müslüman oldular.
Bedir Savaşı'na katılamadılar.
Çünkü savaşa katılmak üzere yola çıkarken Müşrikler tarafından yakalandılar.
Huzeyfe, Bedir Savaşı dışında kalan diğerlerinin hemen hepsine katıldı.
Babası yaşlı olmasından dolayı ordu ile birlikte gitmedi ancak, Allah yolunda cihada katılmak arzusu ve Uhud'dan gelen haberlerin de etkisiyle daha fazla dayanamayarak savaş meydanına hareket etti. Savaşa katıldıktan sonra hiç farkına varmadan Müşriklerin arasına karıştı.
Akabinde yanlışlıkla müşrik zannedilerek Müslümanlar tarafından öldürüldü ve şehit oldu.
Huzeyfe, gerek savaşlarda gösterdiği kahramanlık ve gerekse sair zamanlardaki örnek davranışlarıyla gönüllerde taht kurdu.
Hz. Ömer'in ''Ben, Allah'tan Ebu Ubeyde, Muaz bin Cebel ve Huzeyfe bin Yeman gibi mücahitler isterim'' buyurmuştur.
Huzeyfe, Peygamber Efendimizin katipliğini de yaptı.
Üstün meziyetleriyle her zaman güven verdi. Peygamber Efendimiz, bir defasında;
''Benden sonra size bir şahsı halife tayin edebilirim, fakat siz ona itaat etmezseniz azaba çarpılırsınız.
Ancak, Huzeyfe ne söylerse onu tasdik edin, söylediklerini kabul edin'' buyurdu.
Resulullah (sav) efendimizin sır arkadaşıydı.
Kıyamet gününe kadar olmuş olacak şeyleri Resulullah (sav) bana haber verdi, diyordu.
Hz. Ömer, işte bu özelliklerinden dolayı Huzeyfe'yi yakından takip etti.
Fitneler ve münafıklar konusunda sürekli düşüncelerine başvurdu.
Özellikle cenaze namazlarında onun olup olmadığına dikkat etti. Gittiği cenaze namazında eğer Huzeyfe yoksa o da namaza katılmadı.
Huzeyfe, Şakk-ı Kamer mucizesine şahit olan ve bu mucizeyi nakleden sahabelerden biriydi.
Hz.Ömer halife seçildikten sonra, Huzeyfe'yi Selman'ı Farisi'den boşalan Medayin valiliğine tayin etti. Huzeyfe de tayin edildikten sonra, Medain şehrine merkebinin sırtında girdi, maaş olarakta sadece kendisi için doyacak kadar yiyecek ve merkebi için de yem istedi.
Şehrin imarına çalıştı, Nihavend Savaşına katıldı, Hemedan, Rey ve Dinever şehirlerini fethetti.
Huzeyfe, İrminiye seferi sırasında Iraklı ve Suriyeli askerlerin Kur'an-ı Kerim'i farklı kıraatlerde okuduklarını gördü.
Bu durumun ileride karışıklığa sebebiyet vereceğini düşünerek, Hz. Ebubekir zamanında toplatılan nüshaların çoğaltılmasını ve İslam beldelerine gönderilmesini istedi.
Fitnenin evvela hak kisvesine büründüğünü, cahil kimselerin bunu hak zannettikleri ve akabinde insanları önüne katıp götürdüğünü belirtti.
Kendisine fitnenin çok olduğu yerlerin nereler olduğu sorulduğunda; ''İdarecilerin kapılarıdır.'' buyurdu.
Allah korkusu ve Resulullah'a olan hasreti Hz. Huzeyfe'ye o kadar tesir ediyordu ki, bilhassa son zamanlarında, yani ahiret yurduna yaklaştığını anladığı sırada bu durumu iyice hissediyordu.
Zaman zaman da ağlıyordu.
Sordular;
''Ey Peygamber dostu, neden ağlıyorsun?''
Cevap verdi:
''Ben dünyadan ayrı kalacağıma üzülmüyorum, aksine ölüm benim için daha sevimlidir!
Lakin Rabbimin rızasına uygun olarak yaşayıp yaşamadığımı kesin olarak bilmiş değilim…''
Fani alemden ayrılacağı sırada ise, şöyle dua ediyordu:
''İşte bugün dünyadaki son, ahretteki ilk günümdür.
Allah'ım, Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun; Sana kavuşmayı benim için hayırlı ve mübarek kıl, benim hakkımda iyi muamele et.''
Huzeyfe, Hz. Ali'nin halife seçilmesinden kısa bir süre sonra 656 yılında Medain'de Hakk'ın rahmetine kavuştu. Allah ondan razı olsun.
www.NurNet.Org
