Hz. Süleyman Ve Hüdhüd Kuşu...
Kur'an, Hz. Süleyman ve ordusunun karınca vadisine gelişlerini, karıncanın konuşması ve Hz. Süleyman'ın Rabbine şükür ve dua ile yönelmesini anlattıktan sonra, onun ordusunu teftişine ve hüdhüd kuşunun kayboluşu konusuna geçiyor.
Böylece Hz. Süleyman'ın Sebe' kraliçesiyle ilgili olan kıssasının birinci tablosu açılmış oluyor. Bundan sonra olay, Kur'an'ın kıssa üslubuyla etkileyici bir tarzda aktarılıyor.
Süleyman kuşları denetledikten sonra dedi ki; ''Hüdhüdü neden göremiyorum?
Yoksa kayıplardan mı oldu?
Onu gerçekten şiddetli azapla cezalandıracağım, ya da onu boğazlayacağım veya o, bana apaçık olan isbatlayıcı bir delil getirmelidir."
Hz. Süleyman, insanlardan, cinlerden ve kuşlardan meydana gelen ordusunu teftiş ediyor, en küçük ayrıntıya varıncaya kadar hepsini gözden geçiriyor, ordusunun ne durumda olduğunu bilmek istiyordu.
Bu denetmelerin birinde kuşları da araştırıyor fakat onların arasında hüdhüd'ü göremiyor.
Hüdhüd bir kuş cinsidir.
Türkçe'de buna çavuş kuşu, ibibik kuşu, ya da kokar kuşu da denilir.
Hüdhüd, kelimesi çavuş kuşunda isim, diğerlerinde ise bir özelliktir, kendi özelliğini taşıyan kuşların ortak ismidir.
Hz. Süleyman'ın hüdhüdü özellikle aradığına göre onun özel bir yeri ve görevi vardır.
Sayısız kuşlardan herhangi biri değildir.
Neml; 27/20-21.
Elmalılı H. Yazır, H.D.K.Dili; 6/136.
Kaynaklar hüdhüd'ün Hz.Süleyman için su aramakla görevli olduğunu, bu konunun uzmanı olduğunu, yerin üzerindeki ve yerin altındaki sulan tesbit edip peygamberine bildirdiğini söylüyorlar.
Bir keresinde Hz.Süleyman, San'a tarafına gitmiş,
su ihtiyacı olunca hüdhüd'ü aramış, bulamayınca da âyette geçenleri söylemiş.
Bazılarına göre ise, kuşlar Hz. Süleyman'a Güneşe karşı gölgelik yaparlardı.
Bir keresinde hüdhüd'ün yeri boş kalmış, oradan Güneşin sıcaklığı gelince onun olmadığını veya nöbetini ihlâl ettiğini farketmiş ve araştırmaya başlamış. (Zamahşeri, el-Keşşaf, 3/347)
Bütün bunların doğru olduğunu isbat edebilmemiz mümkün değildir.
Emrinde insanlar, cinler ve kuşlar olan Hz. Süleyman her birine bir görev vermiş olabilir.
Ancak Kur'an bunların pek çoğunu söylemediği için biz de bilmiyoruz.
Zamanımızda kimileri de burada geçen hüdhüd'ün bir kuş değil, Hz. Süleyman'ın ordusunda bir subay olduğunu söylerler.
Böyle bir iddia Kur'an'ın açık ayetlerine ters olduğu gibi, peygamberlere verilen muci zeler hakkında şüphe uyandırmak kokusu taşımaktadır.
Hz. Süleyman'a kuş dili öğretildiğini Kur'an söylüyor, insanlardan, cinlerden ve kuşlardan meydana gelen ordusu toplandı diyor.
Sonra onun ordusunda bulunan kuşları teftiş ettiğini, ancak hüdhüd'ü bu denetme anında göremediğini söylüyor. Yani insan, cin ve kuş cinslerini ayrı ayrı belirtiliyor. Burada söz konusu edilen bir subay veya insandan asker olsaydı Kur'an'da bunu hissettirecek bir işaret olurdu.
Kaldıki ayetler Hz. Süleyman'ın emrine kuşların verildiği, onun kuşların dilini bildiği mucizesini ön plana çıkarıyor.
Hüdhüd isimli bir kuş, bir başka ülkeye gidiyor, onları gözetliyor, onların ne yaptıklarını ve ne konuştuklarını anlıyor, bunları Hz. Süleyman'a rapor ediyor. İşte bu bir mucizedir.
Yoksa ordudan bir kimsenin bir başka ulusun dilini anlaması hiç bir olağanüstülük taşımamaktadır.
Hz. Süleyman hüdhüd için, eğer açıklayıcı bir mazeret getirmezse onu boğazlayacağım dedi.
Suç işleyen bir kimse-hak ediyorsa- öldürülür, asılır veya idama mahkum edilir.
Hiç bir peygamber bir insan hakkında boğazlayacağım' demez, Kur'an da böyle bir sözü Allah'ın hoşnutsuzluğunu belirtmeden anlatmaz.(Mevdudi, Tefhim, 4/102-104)
Hüdhüd, eşine bağlı olan, yaşlanan anne ve babasına yiyecek getiren, annesi öldüğünde ona uygun bir yer buluncaya kadar başında taşıyan, bu sebepten İslam geleneğine göre başındaki tepeliği anne babasına bu hürmetkar tavrından dolayı verildiği düşünülen vefalı hüdhüd kuşu birçok yerde karşımıza çıkar.
İbn-i Abbas'ın naklettiğine göre Resulullah'ın öldürülmesini yasakladığı hayvanlar arasında olan, ebü'l ahbar, ebü'r-rebi, ebü ibad, ebu seccad gibi isimlerle de İslam literatürüne geçen hüdhüd kuşu ilk olarak Neml Suresin'de yer alır ve ''Murg-i Süleyman'' olarak çıkar karşımıza.
Kuşların dilini bilen Süleyman Peygamber;
''Ey insanlar!
Bize mantıku't-tayr ''kuşların dili'' öğretildi ve bize her şeyden nasip verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur.
(Neml Suresi; 27/16)
