17 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Açık
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Feridüddin-i Attar...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Evliyanın büyüklerinden. 

İsmi, Muhammed bin İbrahim el-Attar en-Nişaburi 

el-Hemedani, lakabı Feridüddin'dir. 

Feridüddîn-i Attar diye meşhur oldu. 

1119 senesinde Nişabur'da doğdu. 

Babası attar idi, yani ilaç, esans, parfüm satardı. Feridüddin-i Attar, zühd ve takva sahibi olup haramlardan sakınıp ibâdetle uğraşırdı. 

Feridüddin-i Attar, 1229 senesinde Cengiz'in istilasında bir Moğol askerinin eline esir düştü. 

Çok para vererek kurtarılmak istendi. 

Ancak, kurtulamayıp, Cengiz askeri tarafından şehid edildi. 

Şehid edildiğinde 114 yaşındaydı. 

Kabri Şadbah kasabasına yakın olup, ziyaretgahdır.

Feridüddin-i Attar, küçüklüğünde Şadbah kasabasında bir yandan babasının yanında attarlık mesleğini öğreniyor, bir yandan da Kutbüddin Haydar isimli büyük bir zatın sohbetlerine devam ediyordu. Babasının vefatı üzerine onun yerine geçip, attarlık mesleğini bir süre devam ettirdi. 

Attarlıkla uğraşırken, bir taraftan da kıymetli dini kitapları, velilerin hayatlarını ve menkıbelerini okuyordu.

Bir gün bir derviş dükkanının önüne gelip, kapıdan içeriye bakmaya başladı. 

Gözleri dolarak bir ah çekti. Feridüddin Attar ona; "Neden öyle abdal abdal bakınıp duruyorsun? Yürü git işine senin için hayırlısı budur." dedi.

Derviş; "Ben yükü hafif bir adamım. 

Dünyada bu hırkadan başka bir şeyim yok. 

Böyle olunca, bu dünya pazarından çabuk ve kolaylıkla geçip giderim. 

Fakat sen bu ağır yükleri derleyip topla kendi başının çâresine bak!" deyince,  

Feridüddin-i Attar; "Sen bu dünyâdan nasıl geçip gidersin?" dedi. 

O zat da; "Bu hırkayı sırtımdan çıkarır, başımın altına yastık yapar, canımı Hakk'a teslim ederim, " dedi ve hırkasını başının altına koyarak; 

"Allah." deyip ruhunu teslim etti.

Bu durum karşısında Evliyaya olan bağlılığı,  

dinini öğrenme istek ve arzusu dayanılmaz hale gelince, attarlığı terk etti. 

Dükkanında bulunan eşyayı Allah yolunda sadaka olarak dağıttı. 

Rükneddin-i Ekaf isminde büyük bir zatın dergahına giderek, talebelerinden oldu.

Bir ara hacca giden Feridüddin-i Attar, yolculuk esnasında tasavvuf ehli ve ariflerden birçoklarıyla görüştü. 

Bundan sonra tasavvufa dâir kitapların mütâlaası, nasihat, tasavvuf ve hakikate ait şiirlerle meşgul oldu. Feridüddin-i Attar, zühd ve takvayı seçip, vakitlerini ibadetle geçirirdi.

Bir sohbet esnasında amel yaparken riyanın, korkunç bir afet olduğunu, Allah'ü Te'ala'nın rızasına uygun olmayan işlerin, amellerin beyhude olduğunu söyledikten sonra şöyle bir menkıbe anlattı;

Salihlerden biri bir mescide sabaha kadar ibadet etmek için girmişti. 

Geceleyin bir ses duydu. 

Sanki mescidde biri vardı. O zat, kemal sahibi birisinin geldiğini zannetti ve aklından; 

"Böyle yere büyük zatlar ancak Allah'ü Te'ala'ya ibadet etmek üzere gelir. 

Bu zat beni görür, halime nazar kılar." diye düşündükten sonra, bütün geceyi seher vaktine kadar ibadetle geçirdi. 

Duada bulundu. Kendini nasıl göstermek istiyorsa öyle yaptı.

Seher vakti etraf ağarınca geriye dönüp baktığında bir köpeğin yattığını gördü. 

Kalbi utanç ateşi ile yandı ve kendi kendine; 

"Ey edepsiz herif! Allah'ü Te'ala seni şu köpekle terbiye etti. 

Bütün gece köpek görsün diye ve köpek için ibadette bulundun. 

Ne olurdu bir gececik de Allah için uyanık kalsaydın. 

Ey nefsim! Senin bir gece bile Allah için riyasızca ibadet ettiğini görmedim. 

Sen, Allah'dan utanmaz mısın? 

Kendi kadrini mevki ve dereceni şimdi gördün. Alemde elinden bir iş gelmez. 

Gelse bile ancak köpeklere layık olur." dedi.

Feridüddin Attar buyurdu ki;

"Ey gafil! Sen nefs sahibisin. 

Bu dünyada kendini hesaba çek. 

Kalbindeki pislikleri temizlemek için mücahede et. Büyükleri de kendine kıyas etme. 

Zira bir veli, zehir de yese o zehir bal olur."

Bir gün Allah'a şöyle münacatta bulundu:

"Ey Rabbim! Gönlümüze senin hamd bahçende yücelik sıfatlarını öğrenmek nasib oldu. 

Kıyamet günü ümidim sende. 

Dert ve nedametten, pişmanlıktan başka bir şeyim yok ama, keremini ummaktayım. 

Sırat köprüsünde Cehennem'e düşmekten, kereminle ancak sen kurtarabilirsin. 

Mizanda ancak sen, lütfunla günahlarımı af ve mağfiret edersin. 

Nefsimin eline öyle düşmüşüm ki, doğanın eline düşmüş topal serçe gibiyim.''

Attar'ın Farisi bir şiirinin tercümesi:

"Sırlar alemine uçan kuş idim.

Alçaktan yükseğe çıkmak istedim.

Sırra mahrem kimseyi bulamayınca,

Girdiğim kapıdan ben yine çıktım''

Kaynak Bizbize evliyalar..

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *