Bir gece, geçen günlerimi düşünüyor; heba olan geçip giden ömrüme acıyor ve gönül sarayının taşını göz yaşımın elmasiyle deliyor; halime uygun olarak şu beyitleri söylüyordum:
MESNEVİ: ''Her an ömrüm geçiyor, yaşım ilerliyor ve nefesim gittikçe tükeniyor. Bakıyorum da elimde çok bir şey kalmamış. Elli yaşına bastın. Şimdiye kadar uykuda mıydın?
Kalan bu üç beş günü mü değerlendireceksin? Vaktini boşuna geçirip iş görmeyen, kervanın göç davulu çaldığı halde yükünü hazırlamayan kimse, utansın.
Göç sabahının tatlı uykusu yolcuyu yolundan alıkoyar.
Bu dünyaya her gelen yeni biırakarakr bina yaptırdı ve ölünce de başkasına başkasına bırakarak gitti. Yerine gelen de böyle bir hevese kapıldı. Fakat sonunda kimse bu yapıya ebedi sahip olmadan bu dünyadan göçüp gitti. Ebedi olmayan dostu sevme, yani, bekası olmayan dünyaya bel bağlama, bağlanma güvenme. Çünkü böyle bir gaddar sevilmeye layık değildir.
Yani dünya, kendisine bağlanmaya değmez.Madem ki iyi de kötü de en sonunda ölecektir, o halde iyilik yapmak saadettirve iyilik yolunu tutan bahtiyardır.
Ebedi yolculuk azığını kabrine sen kendin gönder. senden sonra ve senin arkandan kimse gönderemez.
Yani dünyada iyi bir iş gör ve iyi bir ad kazan ve mezara öyle gir., o gördüğün iyi iş ve kazandığın o iyi isimle git, yanında onları götür. Ömür, temmuz güneşine maruz kalan kar gibidir; ona benzer.
O kar erimiş ve artık birazcık kalmıştır. Halbuki efendi gurura dalmış; kendisini aldatıyor, farkında değil bundan haberi yoktur. Ey pazara eli boş giden insan! Korkarım ki mendilini dolu getiremeyeceksin. Ektiği mahsulü daha olmadan ve yetişmeden yiyen bir kimse harman zamanı ancak başkalarının düşürdüğü bir-iki başağı toplar.
Sadinin öğüdünü can kulağıyla dinle. Tutulacak yol budur. Mert ol ve bu yoldan yürü. (Gülistan).
NESİR: Bütün bunları düşündükten sonra şöyle hareket etmeyi uygun buldum: '' Bir köşeye çekilip oturayım. Elimi, eteğimi çekerek görüşmek ve konuşmaktan kendimi alıkoyayım.
Hayat defterimi darmadağınıklık sözlerden yıkayıp temizleyeyim, yazdıklarımı sileyim, bundan sonra da bu gibi perişan sözler söylemeyeyim. ve böyle yazılar yazmayayım.''
BEYİT: Bir köşede oturan dili kesilmiş bir dilsiz, yahut da sağır bir kimse, diline hükmü geçmeyen insandan daha iyidir''.
NESİR: Düşündüğümü tatbike başladım. Bir gün, acı ve kederli anlarda yoldaşım olan bir zat kapdan içeri girdi. Neş'eli sözler söyledi, latifeler etti. Fakat ben karşılık vermedim.
İbadetle meşguldüm. Başım dizlerimde, gözlerim yerde idi.
Benden kırılmış, incinmiş gibi bana bana baktı ve şöyle dedi: '' A Kardeş! Bu gün söz söylemek mümkün iken söyle tatlı tatlı konuş. Zira yarın ecel habercisi ve emir kulu Azrail as gelince haliyle dilini tutacak ve tabiatıyla susacaksın''.
