Zindanlar onları durduramadı

1944 Irçılık -Turanclık davaları Türk milliyetçisi oldukları için insanların zindanlara ilk atılışıdır ama son olmayacaktır. Genç Üsteğmen Alparslan Türkeş suçlananlar arasındadır. 20 Ekim 1944'te kendisini "vatan hainliği" suçlamasıyla sorgulayan mesnedsiz savcıya "Diğer sanıklar gibi bana da vatan hainliği isnad edilmiştir. Bunu şiddetle reddederim. Ben yeryüzünde herşeyden çok milletimi ve vatanımı severim" diye haykırır. İbrahim Sarp Çile çekmeyi şeref bildiler Ülkücü olmak çileye talip olmaktır, nimete, ikbale değil. Onlar da Türklük ülküsü için zaman zaman şiddeti artan çileyi bir ömür boyu bir an bile tereddüt etmeksizin ve yakınmaksızın çekmiş ve çile çekmeyi şeref bilmiştir. 4 Nisan 1997'de arkasında büyük eserler bırakarak ve ülkücüleri yetim ve öksüz koyarak bu dünyadan ayrılan Başbuğ Alparslan Türkeş'in hayatını bir kaç günlük bir yazı dizisine sığdırmak elbette ki çok güç.

Yıl yıl kısa anektodlar

Böyle bir hazırlığa giriştiğimde nereden başlamam gerektiğini uzun uzun düşündüm. Genel Yayın Yönetmenimiz Tarık Tavadoğlu'nun senaryosunu yazdığı ''Son Başbuğ'' belgeselinde takibettiği yolun en iyisi olduğuna karar vererek yıl yıl kısa anektodlar halinde hareket etmeyi doğru bulduk. Türkeş'in hayat hikayesinden kesitler sunarken bilhassa 4 olaya geniş yer verdik. 1944 tabutluk zulmü, 1960 ihtilali, MHP'nin kuruluşu ve 1980 darbesi.

Yazının sonuna ise Başbu'ğ'un 9 Işık adlı eserinden ''Ülkücülük''le ilgili bölümü özetledim. Ayrıca Başbuğ'un ''kulağa küpe sözleri'' de bu yazı dizisinde sizlere sunulacak. Bu diziyi hazırlarken MHP ve Ülkü Ocakları'nın sitelerindeki bilgilerden, Nihal Atsız'ın ve Türkeş'in kitaplarından da geniş olarak faydalandım. Hatalarım olmuşsa şimdiden özür diliyorum.

Tek suçu antikomünist fikirleri

ALPARSLAN Türkeş, lideri bulunduğu siyasî partinin silâhlı çeteye dönüştüğü iddiasına ve bütün yöneticilerinin idamının istenmesine rağmen, sadece kendisine ceza verilerek, diğer parti yöneticilerinin “beraat “ etmelerini”çok manidar” bulduğunu söyledi. Kararı değerlendiren Türkeş, “Yargılama boyunca, suç teşkil edecek, kanun dışı mahiyeti haiz hiçbir fikrim ve fiilimin bulunmadığı görülmüştür. Buna rağmen, sadece antikomünist fikirlerim yüzünden amme nizami için şahsımın tehlikeli kabul edilmesi sonucunu doğuran bir hükme maruz kalmam kanun ve usule aykırıdır. Bu mahkûmiyet kararının hukuk düzenimiz, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, Birleşmiş Milletler Anayasası ve yüksek mahkeme kararlarına aykırı olduğu son derece açıktır” ifadelerini kullandı

Tarafsız değilsiniz

BAŞBUĞ şu değerlendirmelerde bulundu: Bu mahkûmiyet hükmü, tarafsız olmadığını hakkımızda peşin kanaatler taşıdığını delilleri ile ortaya koyduğumuz hâkimlerin bulunduğu bir heyetçe verilmiş olmakla da gerek kamu vicdanında gerekse, gerekse yüksek mahkeme nezdinde tasvip görmeyeceğine inandığım karardır. Kaldı ki bahse konu hâkimler, duruşmalar sırasında bizzat kendi ağızlarından verecekleri kararın millet tarafından kuşku ile karşılanacağını, bunun da adalete gölge düşüreceğini beyan ederek hâkimlikten çekilmişlerdir. Kendilerinin sağlıklı bir karara varmada ve davayı görmede kuşkuya kapıldıklarını belirten hâkimlerin kendileri ile ilgili bu değerlendirmelerinin ne kadar doğru ve isabetli olduğu verilen mahkumiyet kararı ile ortaya çıkmıştır.

Zulmün belgeleri

Başbuğ Alparslan Türkeş, 12 Eylül mahkemelerinin zulmün, işkencenin ve adaletsizliğin birer canlı örneği olarak daima hatırlanacağını belirterek, Ülkücülere, Türk milliyetçilerine karşı kasıtlı olarak düşmanlıkla ve ön yargıyla hareket edildiğini haykırdı

Ağır işkenceler yapıldı

TÜRKEŞ yaşananları şöyle anlatıyor: Türk milliyetçilerini suçlu gösterebilmek için özel gayret gösterilmiştir. Ülkücü hareketi lekelemek amacıyla ne gerekiyorsa yapılmıştır. Bunları gerçekleştirebilmek için Mamak’ta C-5 adı verilen bir baraka özel sorgulama yeri olarak kullanılmıştır. Sıkıyönetim Savcısı meşhur Nurettin Soyer, Pol-Der’li polislerden oluşturduğu ve yine Zeki Kaman’ın işkenceci ekibiyle, C-5 isimli bu barakada MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası sanıklarına akla hayale gelmeyecek işkenceleri, kendisi de bizzat katılarak yapmıştır. Sanıklar ısıtılmış çelik dolaplarda Filistin askısına asılmış, çırılçıplak bırakılıp elektrik verilmiş, tenlerinde sigara söndürülmüş ve daha akla hayale gelmeyecek birçok işkenceler yapılmıştır. Hatta bu işkenceleri sanıkların anaları, babaları, eşleri, kız kardeşleri, ağabeyleri, çocukları önünde yaparak tehditte bulunmuşlardır.

Düşmanca zihniyet

HALBUKI savcı, hazırlık tahkikatı sonucunda, aleyhimizdeki Türkiye ahalisini ülkücü ve komünist diye ikiye bölmek ve katliama azmettirmek iddiasını değil, Anayasayı cebir yoluyla değiştirmeye kalkışarak faşist devlet kurmak istediğimiz suçlaması ortaya sürdü ve dava açtı. Böylece tutuklama kararı ve sebebi terk ediliyordu. Hiçbir mesnedi bulunmayan ve tamamen uydurma olan faşist devlet kurmak amacıyla Anayasayı cebren değiştirmeye teşebbüs suçundan hakkımızda idam talebiyle dava açıldı. Yedi yıl süren mahkemenin sonunda Savcı suçlamasını yine değiştirdi.

Suç değişiyor ceza hep aynı

SAVCI faşist devlet suçlamasından da vazgeçip, mütalâasını lâikliğe aykırı, İslâmî esaslara dayalı şer’i devlet kurmak için Anayasayı cebir yoluyla değiştirmeye teşebbüs ettiğimiz iddiasına dayandırdı. Yani savcı suçlamasını sürekli değiştiriyor, ancak talep ettiği ceza hep aynı kalıyordu: İdam, Sonuçta mahkeme bunların hiçbirini de yerindebulmayıp suç işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak suçundan kaç sene tutuklu kalmışsak ona göre birceza tasarlayıp mahkûm etti. Bunların hepsi de 12 Eylül’ün Türk milletine karşı taşıdığı düşman zihniyetini ortaya seriyor.

Komünistlere beraat yağdı

TÜRKIYE’DE birçok değişmeler ve gelişmeler olmaktadır. 141. 142. ve 143. maddeler kaldırılmış, Barış Derneği ve DİSK Davası gibi komünistler hakkında açılan davalar arka arkaya düşmüştür. Buna göre bizim davamızın da düşmesi gerekiyordu. Ancak daha önce de söylediğim gibi, bizim asıl beklediğimiz, adalet tarihinin lekelenmemesi, vatansever insanların haklarının bir ölçüde teslim edilebilmesi için hakkımızda bugüne kadar yapılan işlemlerin haksız olduğunu mahkeme kararı ile ortaya konması gerekmektedir. Bunu yapabilecek olan hâkimler, Türkiye’ye çok büyük hizmet etmiş olacaklardır. Çünkü Türk adaleti lekelenmekten kurtulacaktır.

KEYFI TUTUKLAMALAR

Ülkücüleri ve MHP’yi suçlu göstermek için bu şekilde alınan ifadelerle soruşturma başlatılmış, tam bir tedhiş havası estirilmiş, keyfî tutuklamalar yapılmıştır. “MHP Genel İdare Kurulu, başta genel başkanları ben olmak üzere, Türkiye ahalisini ülkücü ve komünist olarak ikiye bölüp birbirleri aleyhine katliama teşvik etmekle suçlanarak tutuklandık. Mahkemeye çıkartıldığımızda, yabancı ideolojiye sapmış olan hâkimin huzurunda tutuklanmamızın haksız olduğunu, serbest bırakılmamız gerektiğini söylediğimiz hâlde bu yapılmadı. Zaten ön yargılı olan hâkim, bizim Türkiye ahalisini ülkücü ve komünist diye ikiye böldüğümüzü ve birbirleri aleyhine katliama teşvik ettiğimizi gösteren deliller bulunduğunu ileri sürerek tutuklanmamıza karar verdi.