Türkiye’de yapılacak seçimlerin sonuçları, Suriye’nin kuzeyini ve sayısı 4 milyona yaklaşan Suriyeli sığınmacıların geleceğini etkileyebilir.

BBC Türkçe’ye konuşan uzmanlar Suriye yönetiminin Türkiye’de değişimden yana olduğunu, ancak muhalefetin sıkça dile getirdiği; iktidara gelmesi durumunda “Suriyeli göçmenlerin iki yıl içerisinde geri gönderilmesi” söyleminin gerçekçi olmadığını söylüyor.

Normalleşme görüşmelerinde Suriye, Türkiye’nin Suriye'nin kuzeyinde bulundurduğu askerleri geri çekmesini isterken Türkiye’nin şartları arasında kendi topraklarına dönük terör tehdidinin ortadan kaldırılması ve mültecilerin geri dönüşü için hukuki, siyasi bir zeminin sağlanması gibi konular var.

Fransa’daki Arap ve Müslüman Dünyası Çalışmaları Enstitüsü’nden araştırmacı Thomas Pierret, Erdoğan’ın bu normalleşme sürecini bir seçim hamlesi olarak kullandığını, iktidarda kalması durumunda bu süreci ilerletmek için bir sebebinin kalmayacağını ifade ediyor.

'SURİYE REJİMİ DEĞİŞİMDEN YANA'

BBC Türkçe’ye konuşan Pierret, Suriye rejiminin Türkiye’de muhalefeti desteklediğini açık bir şekilde ifade ediyor.

“Bu sorusunun cevabı çok basit. Kürtler de, yani YPG, Suriye rejimi de Türkiye’de muhalefeti destekliyor” diyen Pierret, “Suriye hükümeti Erdoğan’ın gitmesini istiyor mu? Evet, kesinlikle. Son 10 yıldır belli zamanlarda Türkiye’yle neredeyse savaşta. Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyindeki sözde işgaline karşı yıllardır kampanya yürütüyorlar” diye ekliyor.

BBC Arapça Servisi'nden Murad Shishani “Yapılan açıklamalara bakarsak Suriye rejimi, Erdoğan’ı kendi ülkelerine müdahale eden, terörist grupları destekleyen, karşı tarafta kalan biri olarak gördü. Türk askerlerinin topraklarından çıkmasını, müdahaleyi bırakmasını istiyorlar” diyor.

Murad Shishani, bölgede Suriye’nin de içinde olduğu çok sayıda ülkenin Erdoğan’ın gitmesini istediğini belirterek “Kaynaklarımız, Suriye hükümetinin Erdoğan’ın gitmesini istediğini söylüyor. Ancak bu söylem, seçimlere müdahale gibi algılanmamalı” diye konuşuyor.

Shishani, Rusya’yla iyi ilişkilerinden dolayı Türkiye’nin oldukça güçlü bir pozisyonda olduğunu, Suriye ve Türkiye arasındaki ilişkinin iki yönlü olmayıp Rusya üzerinden ilerlediğini de dikkat çekiyor.

Öte yandan, Suriye hükümetinin CHP’yi tanıdığını, CHP delegasyonlarının Suriye rejimini birkaç kez ziyaret ettiğini ve iç savaşın başlamasından bu yana bazı CHP’li yetkililerin Suriye rejimine karşı son derece olumlu bir söylem geliştirdiğini ifade eden Pierret, bir noktada Suriyeli muhalifler arasında CHP'nin "Türkiye Baas Partisi" olarak nitelendirildiğini bildiğini ekliyor:

“Bu, bir yakıştırma elbette. Ama CHP ile Suriye rejimi arasındaki ilişkiye nasıl baktıklarını biliyorsunuz.

“Tabii ki bütün resim bu değil, çünkü CHP hükümetinin de muhtemelen Batı ile ilişkilerini geliştirmeye çalışacağını ve bunun Esad'la uzlaşma söz konusu olduğunda çok temkinli bir yaklaşım gerektirebileceğini varsayıyorum.

“Buna bir de YPG/PKK meselesi gibi bazı temel sorunların devam edeceğini de ekleyin. Mülteci sorunu ve benzeri konuları dikkate aldığınızda Ankara'da iktidara kim gelirse gelsin herhangi bir normalleşme kolay omayacak”.

Bölgedeki jeopolitik gerçekliğin farkında olunması gerektiğini ve uzlaşının uzun bir yol olduğunu hatırlatan Shishani de şunları söylüyor:

“Erdoğan kalsa da, yerine Kılıçdaroğlu gelse de, hatta Oğan ya da İnce… Suriye rejimi hakkındaki görüşü ne olursa olsun Türkiye bu gerçeklikle karşı karşıya kalacak. Buradaki durumu ulusal bir tehdit olarak görüyorlar. Bu sadece Suriye’nin kuzeyi değil Kandil’e kadar uzanıyor. Buradaki soru, Kılıçdaroğlu kazanırsa, Türkiye Suriye’den askerlerini çekebilir mi?” diyor.

Türkiye’nin normalleşme söyleminin samimi bir istek olmadığını, sadece Türkiye toplumunu, hükümetin Suriye’yle sorunları çözmek için elinden geleni yaptığına ikna etmek için kullanılan, daha çok seçimi kazanmaya yönelik bir söylem olduğunu öne süren Pierret, Erdoğan’ın tekrar kazanması halinde bunun büyük ölçüde ortadan kalkacağını söylüyor:

“Seçimi kazanırsa normalleşmeye devam etmesinin bir anlamı yok”.

Seçimler Kuzey Suriye’yi nasıl etkiler?

Uzmanlar Suriye’deki muhalif güçlerin, özellikle Türkiye’nin desteğine büyük oranda bağımlı olan Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) Erdoğan’ın kalmasını istediğini, gitmesi halinde bu desteğin tehlikeye girebileceğinden korkulduğunu ifade ediyor. Bu güçler, paylaştıkları çok sayıda video ve mesajla Türkiye'nin Suriye rejimiyle yakınlaşmasına ve normalleşme adımlarına karşı isteksizliklerini gösteriyor.

Pierret, Heyet Tahrir eş-Şam’ın (HTŞ) durumunun daha karışık olduğunu hatırlatıyor:

“Türkiye’yle bir bakıma anlaşmaları ve aynı zamanda Türkiye’yle gergin bir ilişkileri var. Türkiye tarafından kara listeye alınan liderleri var. Türkiye’de seçimi muhalefet kazanırsa HTŞ yine zor bir durumda kalabilir. Ama çaresiz durumda kalıp Türk desteğini kaybetme korkusu yaşayan muhaliflerden geriye kalanlar, ayakta kalan son güvenilir muhalif güç olarak HTŞ'de toplanabilir.”

Pierret, Bu durumda muhalif güçlerin saflarındaki siyasi, dini veya askeri bazı liderlerin taraf değiştirmesini, İdlib'de HTŞ'ye katılmasını beklediğini belirterek “Bu sınırlı ölçüde gerçekleşti bile. SMO'dan ayrılma ya da SMO'dan ayrılıp HTŞ'ye katılmalar oluyor. Rüzgar yön değiştiriyor” diyor.

Türkiye’de muhalefetin seçimi kazanması durumunda, Suriye’nin kuzeyinde, kısa vadede Türkiye’nin askerlerini çekebileceği düşüncesiyle panik yaşanabilir.

Ancak seçimi kazanması, şu anki muhalefetin illa ki Suriye’den askerleri çekeceği anlamına gelmiyor. Pierret’e göre askerleri çekmeden önce iki kere düşünmeleri gerekecek ve bunun iki temel sebebi var:

“Asker çekmek her çeşit soruna yol açabilir. Bu daha fazla göçmen anlamına geliyor çünkü Türkiye ordusu temelde İdlib’de, Halep'in kuzeyinde ve ana görevlerinden biri rejimin bu bölgelere saldırmasını engellemek. Bunun olmaması milyonlarca insanın sınırı geçmeye çalışıp Türkiye’de sığınmacı olmak isteyebilmesine yol açabilir.

“Türk ordusunun diğer bir görevi de YPG’yle başa çıkmak. YPG muhalefetin kesimleri tarafından da ulusal tehdit olarak görülüyor. Orduyu çekmek istemek CHP’nin PKK’ya yardım ettiği şeklinde görülebilir. Bu PKK ile bir çeşit barış gerektirebilir ve bu hiçbir Türkiye hükümetinin bir gecede yapabileceği bir şey değil. Hükümette Akşener gibi kişilerin olması bunu karmaşık hale getirir”.