Emperyalizm; Demokrasi ve İnsan hakları kılıfı altında, sömürü amacıyla yeryüzünün imkân bulunulan her yerinde kaynaklara el koymaya, kuvvet kullanmaya, talan ve girdikleri yerlerde medeniyetleri yok etmeyi amaçlamaktadır.

Oluşan yeni dünya düzeninde tahakküm yapılarının nasıl oluştuğunu ve varlığını nasıl sürdürebildiğini, sömürgeci sürecin askeri, siyasi, ekonomik ve özellikle de sömürgecilikle ülke toprağının işgal edilmesi, işgal edilen toprağın işlenmesi ve milli gelirlerin çalınması şeklinde gerçekleşmektedir. 

Türkiye’nin bugün karşısında bulunduğu mesele ırkçı emperyalizmle güçlü mücadeledir. Bu mücadele; Maddi kalkınma, temel unsuru ise Millî üretimdir. Milletimiz tercihini yapmış, kararını vermiştir. Bu karar; eksiklikleri tamamlayarak milli üretimle tam bağımsız milli şuuru yüksek büyük Türkiye’yi kurmaktır.

Milletimizin en büyük özlemi, iktisaden kuvvetli, kalkınmış ve gelişmiş bir Türkiye olmaktır. Milliyetçi idare; İktisadi kalkınmayı bilen bunda tercihlerini yapabilen, emperyalizme boyun eğmeyen bir iradedir. 

Milletlerin yükselmesi, gelişmeler ve genişlemeleri her şeyden önce onların iç varlıklarının kudretlerine ve varlıklarını devam ettirme şuuruna bağlıdır.  Hem kendisi için hem de insanlık ailesi için faydalı olmak ancak iyilik ve güzelliği, hürriyeti amaç edinmek ve gerçekleştirmekle mümkündür.
Milletlerin birbirlerine karşı kudretlerini ve üstünlüklerini, daha modern ve daha faydalı araçlar yapabilme kabiliyetleri sağlamaktadır. Türk Milletli yakaladığı özgüven ve pozitif sinerji ile kabiliyetlerini geliştirme, güçlü ülkelerle yarış kabiliyetini elde etme, her alanda milli teknoloji ve sanayisiyle uluslararası düzeyde rekabet gücü kazanmasına yönelik katma değer üreten, ekonomik ve sosyal kalkınma sürecini inşa etmeliyiz.

Türkiye’nin kalkınması, sanayileşmesi, ilim ve teknolojik ilerlemesi her şeyden önce bir milli kültür ve milli uyanıklık meselesidir. Milli kültürün korunmasını ve yayılmasını, hatta yaratılmasını üzerine almış olan aydınların ve sanatkârların milli şuur ile Türk toplumunu uyandırmalı, ona kendi öz benliğini hatırlatmaları çok kutsal bir hizmet olacaktır. 

Türkiye yaşayan insanların mutluluklarının, çözülmez bir birlik ruhu içinde birbirleriyle kaynaştırılıp yoğrulmasıyla gerçekleştirilebileceği inancındayım. Bunun içinde kültür yaratıcılarına düşen görev büyüktür. Bunlar milli kültürü korumakla toplumsal orkestraya ahenk verecekler; müesseselerimizi aynı ruha taşıma mecbur edeceklerdir. Sanatta hizmette milli fikir hareketlerinde edebiyatımızda tek bir ülküyü; Türk ülküsünü terennüm etmeliyiz. “Biz bize benzersek” atalarımıza layık olur, başkalarına benzemek zorunda kalmaz, taklitçiliği de bırakırız.  

Büyük imparatorluklar kuran, Kıt’alara ve enginlere hükmeden ve her gittiği yere medeniyet ve ışık götüren bir neslin evlatları olarak; vazifelerimizi hakkıyla yapabildiğimizi iddia edemeyiz. Türkiye, emperyalizme karşı kendi varlığını koruması için daima güçlü olmaya ve güçlü olmanın yolunu bulmaya mecburdur.  Bunun için Türkiye ve silahlı kuvvetleri daima caydırıcı, vazgeçirici bir vasfa, bir kuvvete, hatta üstünlüğe sahip olması kesinlikle gereklidir. 
Devletine itaatkâr, milli servetin amili ve vatani vazifesine “ya gazi ya şehit” anlayışıyla giden Türk ferdi yarınından endişe etmemelidir. Geçimi ve umudunu dışardan beklememelidir. Vatan hasreti içinde, mazide hükmettiğimiz insanlara, ülkelere muhtaç olarak yaşamak elem vericidir! Bu itibarla kendi vatanımızda girişeceğimiz ileri hamlelerle yerli üretime yönelmek temel milli vazifemiz olmalıdır. 

Devletimiz, ‘Milli Kalkınma’ modeli ile her alanda yerli ve milli imkânları en üst seviyeye çıkarmak ve ihracatımızı artırmak için pek çok projeye büyük destek verirken bize düşen ülkemizi, Atatürk’ün “İstikbal göklerdedir” sözünün ruhu ile ‘Milli Teknoloji Hamlesi’ doğrultusunda, teknolojik üst haline getirmek için var gücümüzle çalışmak.
İşsizliği yenerek müreffeh ve kuvvetli Türkiye’nin yaratılması için topyekûn çalışma ve yarışma seferberliğine girmek zorundayız. Esefle ifade etmek lazım ki, geçmiş siyasi iktidarlar rey endişesi içinde temel davalara yönelememişlerdir. Türk halkı ile okumuşlar arasındaki fikir ve duygu ahenksizliği içtimai büyümemizde telafisi güç yaralar açmıştır.  

Geçmiş siyasetçilerin, siyaset hayatında bunca elem verici hadiselerden ders almayarak, ciddiyeti ve hizmet şuurunu uzaklaşmış olmaları, gerçekten üzücüdür. Nemelazımcılık ve mesuliyetsizlik kahredici bir hal almıştır. Üzerinde bulunduğumuz toprak parçasının jeopolitik ve stratejik durumu çok dikkatli olmamızı gerektirmektedir.
Türkiye’nin Milli kaynaklarının, üretmenin önemini anlayamayanların bu tutumları yurdumuzun geçmişteki yoksulluk ve sefaletinin başlıca sebeplerindedir. Milli kalkınma, milli üretim bizim için gerçek cankurtarandır. Sihirli bir kalkınma yoludur. 

Üç tarafı denizlerle çevrili bulunan memleketimizin, ticaret ve ekonomide süratle kalkınması ve Milli Savunmamızın güçlenmesi denizciliğe de büyük önem vermekle mümkündür. Türkiye İmparatorluk devrinde denizci bir millet olmayı başarmış ve bu sayede çok büyük refah ve güç sahibi olmuş idi. Bir milletin hür, bağımsız yaşayabilmesi için her şeyden önce kendisinin güçlü olmasına bağlıdır. 

Türk milleti tarih sahnesinde göründüğü çağlardan beri, insanlık vasıflarının yüksekliği, adaleti ve dürüstlüğü ile tanınan bir toplum olmuştur.  Aynı zamanda teşkilatçı, iyi savaşçı ve cihangir bir millet olarak ün yapmıştır; sahip olduğu kuvvet ve imkanları hiçbir zaman insanlara zulüm ve haksızlık yolunda kullanmamıştır. 

Bugün ilim ve tekniğin çok ileri gittiği modern bir çağda, milletlerarasında yine eski çağlarda olduğu gibi kuvvete dayanan ‘ırkçı emperyalizm ’in tahakküm ve saldırı zihniyeti devam etmektedir. 
Dünya üzerinde gerek komşularıyla gerekse diğer bütün başka milletlerle barış içinde yaşamayı istemek, Türk milletinin haklarını koruyabilmesine kâfi gelmez. Mutlaka, Türkiye’nin düşmanlarını yıldırıcı ve tecavüzden vazgeçirici, tesirli bir milli savunma gücüne sahip olması gerekmektedir. Bu da ancak milli kalkınmayla, yerli ve milli üretim şuuruyla mümkündür. 
Bir ülkenin iç ve dış güvenliği; iç ve dış meseleleri birbirinden ayrı ve farklı düşünülemez ve çözümlenemez. Kuvvetli ve milli bir kültür, siyaset ve sanayi programıyla kalkınma davasını gerçekleştirmiş bir Türkiye’nin hem iç hem de dış güvenliği en iyi bir şekilde sağlanabilir.  

Türkiye’yi bir ağ gibi sararak kardeş kavgalarına sürüklenmesine yol açan yabancı kültür ve ideolojilerin istilası, bölgecilik, mezhepçilik şeklindeki ayırımlar ve itilmek istendiğimiz sınıf kavgası hep Türkiye’nin meselelerini halledememiş bir ülke oluşuna bağlıdır. Bu meselenin temel çözümü ise toplumsal mutabakatla yeni bir Anayasa yapmaktan geçmektedir. 

İçte milli birlik ve beraberliğini temin etmiş; milli şuur ve ülküler etrafında birleşerek sıkılmış tek yumruk olacak bir Türkiye, Milletinin varlığını, devletinin bütünlüğünü ve istiklalini tehdit eden iç ve dış tehlikelere karşı, ülkemizi içerden kundaklamak isteyen, dış kaynaklı ihanet hareketlerine karşı tunç gibi güçlü duracaktır. Türk milletinin yakın tarihinde yaşadığı badireler; Türk insanının kafasında büyük bir uyanış ışığını yakmıştır.

Yeraltı servetleri, milli sanayi, millî savunma ve enerji politikalarındaki eksiklikleri hızla tamamlama, millî kalkınma ve sanayi toplumu haline getirme yolundaki çabalar, ülke ve millet bütünlüğümüzün milli üretimle korunması bilinci, Türk’ün öz benliğinden çıkan yaratıcı fikirlerle oluşmuştur. 
Irkçı Emperyalizme mücadelede, Türkiye’nin potansiyeline inanarak, ülkemizin aydınlık geleceğine yatırım yapmaya, katma değeri yüksek teknolojiyi üretmeye, istihdam oluşturmaya tüm gücümüzle devam etmeliyiz.

Atatürk’ün, Türk milletine dayalı olarak kurduğu millî devlet, milliyetçilik ruhundaki ulus-devlete karşı, emperyalizmin küre- selleşme faaliyetleri ile yıllardır Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin önüne koyduğu haksız kriterler kamu vicdanında Atatürk’ü ve Türk milletini seven herkesi son derece üzmüştür.

Atatürk’e, TBMM’ye, Türkiye’ye, Türklüğe ve Türk ordusuna hakaret edercesine saldırmalar ve Türk milliyetçiliğini bir öcü gibi göstermeler, vatanını ve milletini seven büyük kitleleri ciddi rahatsız etmiştir. Hak ve özgürlükler sınırsız değildir, hiçbir demokratik toplumda da sınırsız olarak kullanılmamaktadır.
Hak ve özgürlüklerle ilgili bu gerçeği bilerek veya bilmeyerek çiğneyen bazı kişiler ve mihraklar, ülkeyi ve milleti bölmek için ellerinden gelen sal-dırıyı yapmaktadır. Bu hak ve özgürlükler hiçbir demokratik toplumda terörü ve bölücülüğü desteklemek için kullanılamaz. 

Milli bütünlüğümüze ulusal birliğimize saldırılardan ve bu çirkin gelişmelerden rahatsız olan basın mensupları ile akademisyenlerimiz ve aydınlarımız bu çirkinliklere karşı milli duruşla şikayetlerine; akademik çalışmalarında ve köşelerinde ciddi yer vermelidir.
“Türkiye Yüzyılı Vizyonu” doğrultusunda güçlü Türkiye’yi engelleme çalışmalarına karşı, Atatürk’ün emperyalizmle mücadele ruhu ile Cumhurbaşkanımızın liderliğinde muasır medeniyetler seviyesine, millî birlik ve milli kalkınmayla çıkacağına inancımız tamdır.