Tarih, bir milletler mücadelesi tarihidir. Bu mücadelede zafere ulaşabilmek için güçlü, her bakımdan kuvvetli bir millet olmak lazımdır.

Sosyal, siyasi ve iktisadi yapısını, milli şartlarına uyduramayan milletler bu mücadelede mağlup olmaya mahkûmdur.

Büyük milletimiz, yüzyıllardan beri kökü dışarıdaki rejim ve ideolojilerle yıkılmak istenmektedir. Amaç; teşkilatçı ve büyük devletler kurucu bu milleti tarih sahnesinden silmektir.

Türk milleti ve milliyetçi neslim için Türk aydınlar topluluğunun en sık verdiği ölüm ilanlarından birisi, milliyetçilik hususundadır. 

Bir zamanlar Türk medyasında çok ilgi gören, hala görmeye devam eden sol yayınlarda kalem oynatan yazarların milliyetçiliği öldürme çabalarına rağmen, milliyetçilik Türkiye’nin en kritik dönemlerde inisiyatif almaya, gündem olmaya devam ediyor.

Türk Milliyetçiliğini ne küreselleşme rüzgârları ne de Avrupa Birliği süreci nede Emperyalizm, milliyetçiliğin sonunu getirebildi. Türkiye’de dünyada da milliyetçilik, milli değerlere bağlı olarak hızla yükseliyor

Türk solu ve Marksistler iki konuda miyoptur; bunlar din ve milliyetçilik. 
Onlara göre, insanlık iyileştikçe bu hastalıklardan da kurtulacaktır. Fakat bu beklentileri sürekli hüsrana uğramıştır.

Milliyetçilik modern bir ideolojidir. Her insanın bir ulusal kimliğe sahip olduğu ya da sahip olması gerektiği şeklindeki neredeyse evrensel olarak paylaşılan algı modern bir gelişmedir. 

Birçok akademisyen küreselleşmeyi ve milliyetçiliği uzlaşmaz düşmanlar olarak gördüler. Bizde de sol ve liberal kesimde oldukça fazla alıcısı olduğunu biliyoruz.
Ne var ki milliyetçilik düşüşte değil, bireylerin ulusal özneler olarak tanımlanması da öyle. Bunun yerine, milliyetçi söylemler günümüzde 20. yüzyılda sahip olduklarından daha geniş bir erişime sahip. 

Küreselleşme, ulusal markaların uluslararası kullanımına imkân sağlarken aslında o markaların yaratıldığı ulus bilincini de besliyor. Biz de son zamanlarda özellikle savunma, uzay ve silah sanayinde gösterilen teknolojik başarılarda bunun benzerini görüyoruz. 
Türkiye’nin ürettiği İnsansız Hava, Kara ve Deniz araçları dünyanın farklı bölgelerinde kullanılmaya başlandı. Üstelik oldukça yerli ve milli imgelerle tasarlanmış “Bayraktar ve Akıncı” sayamadığımız bir çok yeni ürünlerin küreselleşmesi ve markalaşması, milliyetçiliği besleyen en önemli araçlardan biri haline geldi.

Ülkeler küresel piyasada tutacak markalar yaratmaya çalıştıkça, aslında ulusal bilinci de diri tutmuş oluyorlar. Milliyetçiliği besleyen bir diğer önemli husus da örgütsel gücün kümülatif artışıdır. Örgütsel gücün sürekli genişlemesi, milliyetçiliği örgütsel olarak sağlam bir zemine oturtuyor.

Ahlaki bağlılığımızın ve duygusal tatminimizin çoğu bu mikro gruplarda bulunur. Dolayısıyla milliyetçilik aslında bu mikro grup dayanışması aracılığıyla sürekli yenilenir ve yeniden üretilir.

Bu nedenle, modern devlette milliyetçi söylemler ve pratikler, rutin konuşmalar, günlük ritüeller, seçimler, oy verme davranışları ve çeşitli sıradan uygulamalar yoluyla düzenli olarak canlandırılır. Bunun en açık kanıtını milliyetçilik ölçümlerinde buluruz.

Araştırmalara katılan ve kendini Türk olarak adlandıranların yüzde 89’u Türkçe konuşmayı bu kimliğin önemli bir parçası sayıyor; yüzde 87’si Türkiye vatandaşı olmayı önemli buluyor. Dolayısıyla “millet bilinci ve gururu” tüm dünyada olduğu gibi burada da karşımıza çıkıyor.

Türkiye’de milliyetçiliğin artması, demokrasi ve halk egemenliğine olan güveni daha da sıkılaştırıyor. Bu nedenle, sürekli artan ideolojik nüfuz ve siyasi, sosyal ve ekonomik vatandaşlık haklarına yönelik taleplerin genişlemesiyle milliyetçilik bireylerin günlük yaşamında daha da temelli hale geldi. 

Milliyetçilik, diğer birçok ideolojiden daha çok, vatan ve millet sevgisi, kişinin soyuna ve atalarına karşı ahlaki bir sorumluluk duygusu uyandırıyor, aileye bağlılığı öne çıkarıyor.

Bugün milliyetçilik ifade ve düşünce özgürlüğünden genel oy hakkı, kadın hakları, ücretsiz eğitim ve birçok refah hükümlerine kadar çeşitli medeni, siyasi ve sosyal hakları içinde barındırıyor. 

Kadına yönelik şiddet ve kadın hakları meselesine baktığımızda, kadın konusunda milliyetçi tabanın oldukça duyarlı olduğunu görüyoruz. Milliyetçilik kadının toplumsal konumu ve kadına yönelik şiddetin engellenmesi konusunda oldukça duyarlı bir tepki veriyor ve Türk ailesi yapısına da çok değerli buluyor.

Milliyetçiliğin ölümünü bekleyenler için haberler çok iyi sayılmaz. 

Türkiye’mizi, büyük milletimizi, yıkıcı bölücü ve parçalayıcı ideolojilerin yatağı haline getirmek isteyen, Batı kapitalizm ve doğu komünizminin emperyalist uşakları, bu büyük milleti yıkmak için yarışa girmiş olsalar, milliyetçileri yok sayarak planlar yapsalar da milliyetçiler, onlara asla iktidar olma fırsat vermeyecektir. 

Hüseyin Nihâl Atsız bu konuda ne diyor “Ben, yabancı kaynaklı hiçbir fikri benimsemeye tenezzül etmeyecek kadar millî şuur ve gurura malik bir Türk’üm”

Milli şuur ve gurura malik Türk Milliyetçiler bu fesat yuvalarına göz açtırmayacaktır. Milliyetçi Türkiye’nin temeli atılmıştır. Fikri düşüncesi yüzde yüz Türk olan kafalar cepheye katılmıştır. Türkiye’nin en güçlü beyinleri milli safta yer almıştır. En güçlü hedefler, en dinamik ideoloji, Türk milletinin en millî görüş çizilmiştir.

Milliyetçileri yok sayan hiçbir siyasi anlayış asla iktidar olamayacaktır.

Türkiye’yi Cumhuriyetin yüzüncü yılında muasır medeniyetlere ulaştıracak hedefi, Türk milliyetçileri göstermiştir. Bu hedefleri gerçekleştirecek sistem milliyetçi toplumdur. Türkiye için en dinamik ideoloji Türk Milliyetçiliğidir.

Türk Milliyetçileri önce vatanım diyerek, milli birlikle milletler mücadelesinde Türk milletinin muzaffer olabilmesi için, devlet ve milletimizin yeniden kurucu irade ruhuyla, milli devlet ülküsü içinde 85 milyon vatandaşını bütünleştirecek, Milliyetçilik ve Türlük ülküsü ile yoğuracaktır. Türkiye yüzyılında hedef; milli güç, güçlü Türkiye…

Milliyetçi şuur ve gurura sahip Türk’ün ölümünü bekleyenler, Türkiye’yi parçalamak, bölmek isteyen emperyalizmin uşaklığını yapan bölücü siyasetle, yan yana olanlar hep hüsrana uğrayacaklardır.
Türkiye de milliyetçileri yok sayan siyaset, asla seçim kazanamaz.