Allah'ın Delilleri Ancak Vicdanla Görülür...
VİCDANA uymak aynı zamanda sarsılmaz bir kararlılık gerektirir. Hayatı boyunca vicdanına uymaya kesin karar vermemiş bir kişi, birkaç denemeden sonra, fedakarlıkta bulunduğu için çıkarlarının zedelendiğini, hak ettiği karşılığı alamadığını düşünerek yılgınlık gösterebilir.
Bu nedenle vicdanına uymak zor gelir ve bundan vazgeçer.
Vicdana uymak tabii ki, beraberinde birtakım fedakarlıkları da getirecektir.
Vicdanlı kişi bu sayede birkaç günlük çıkarı için, ahiretteki sonsuz çıkarını göz ardı etmemiş ve Allah'ın hoşnut olacağı şekilde davranmış olur. Ve sonsuz bir kazanç sağlar.
Burada önemli olan bir başka nokta, vicdanlı tavrın, Allah için gösterildiğinin bilincinde olmaktır.
Eğer insan "vicdanlı tavır" sandığı şeyleri insanlardan bir karşılık bekleyerek yapıyorsa, gerçekten de çoğu kez zarara uğrar.
Kur'an'da, bu örnek mümin ahlakı şöyle tarif edilmektedir:
''Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler.
"Biz size, ancak Allah'ın yüzü rızası için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür.
Çünkü biz, asık suratlı, zorlu bir gün nedeniyle Rabbimiz'den korkuyoruz. (İnsan Suresi; 8-10)
Allah korkusu olmayan toplumlarda bu tür fedakarlıklar uygulanmadığı için, sürekli bir bela, sıkıntı, gerginlik hakimdir. İşte vicdan bunu engeller. Allah korkusu ile kesin bir kararlılık göstererek vicdanına uyan kişiler, son derece güvenli, huzurlu toplumlar oluştururlar.
Üstelik bu, yalnızca dünyada aldıkları karşılıktır.
Allah nefislerindeki tutkulara rağmen fedakarlık gösteren insanlara ahirette sonsuz güzellikler müjdelemiştir.
Sorgulama gününde hiçbir mazeret geçerli olmayacaktır.
Ancak unuttukları bir şey vardır ki, o da Kur'an'da şöyle bildirilmektedir:
"Andolsun, siz Allah'ın Kitabında yazılı süre boyunca diriliş gününe kadar yaşadınız;
işte bu dirilme günüdür.
Ancak siz bilmiyordunuz."
Artık o gün, zulmedenlerin ne mazeretleri bir yarar sağlayacak, ne Allah'tan hoşnutluk dilekleri kabul edilecektir. (Rum; 56-57)
Vicdanlarını mazeretlerle susturanların sonu, bir başka ayette şöyle haber verilir:
''Zalimlere kendi mazeretlerinin hiçbir yarar sağlamayacağı gün; lanet de onlarındır, yurdun en kötüsü de. (Mümin; 52)
***
Bir gece Harun Reşid, veziri Fudayl-i Bermeki'ye, ''Beni bir kimsenin yanına götür der ve
oraya giderler.
Kapının önüne geldiklerinde, o kişi, günah işleyenler, kendilerini iman edenlerle bir tutacağımızı mı sanıyorlar, me'alindeki, Casiye suresinin 25. ayetini okuyordu.
Harun Reşid; Nasihat istesek bu bize yeter dedi.
Kapıyı çaldılar.
O kişi;
Kim o, dedi.
Emir-ül-müminin dediler.
Bunun üzerine o kişi;
''Emir-ül mü'mininin benim yanımda ne işi var ve benim onunla ne işim var? Beni lütfen meşgul etmeyiniz'' dedi.
Vezir;
Ülül-emre, halifeye itaat vaciptir, dedi.
Lütfen beni meşgul etmeyin dedim ya...
Vezir;
Müsaadenle mi girelim, yoksa zorla mı dedi.
Müsaadem yok, ama zorla gireceksiniz ona karışmam.
İzinsiz içeri girdiler.
İçerideki kişi, kimsenin yüzünü görmemesi için kandili söndürdü. Karanlıkta Harun Reşidin eli, o kişinin eline değdi.
Bunun üzerine o kişi;
''Bu el ne yumuşak, Cehennemde yanması çok yazık olur buyurunca, Harun Reşid ağladı ve ondan nasihat olacak bir söz daha söylemesini istedi.''
O kişi buyurdu ki,
''Senin büyük baban Hazret-i Abbas, Peygamber efendimizin amcası idi. Bir kavme emir yapılmasını istemişti. Peygamber efendimiz de,
Ey amca, seni nefsin üzerine emir ettim buyurdu.
Ve yine buyurdu ki; ''Emirlik kıyamette pişmanlıktır.''
Harun Reşid; Biraz daha söyle deyince, devam etti;
Ömer bin Abdülazizi halife yaptıkları zaman, Salim bin Abdullah, Reca bin Hayve ve Muhammed bin Kaba, Ben, bu işe düştüm. Kurtuluş çarem nedir diye sorduğu zaman onlar; ''Yarın kıyamet gününde azaptan kurtulmak istiyorsan, Müslümanlardan yaşlılarını baban yerine koy, gençlerini kardeş kabul eyle, çocukları kendi çocukların gibi düşün! Kadınları ise kız kardeşin ve annen gibi kabul eyle. Onlara; anana, babana, kardeşine ve çocuklarına yaptığın gibi muamele eyle'' dediler.
Harun Reşid;
Biraz daha söyler misin dedi.
''İslam ülkesi, senin evin gibidir.
İnsanları ev halkın gibidir. Babalarına, kardeşlerine ve çocuklarına iyilikle muamele eyle. Korkarım şu güzel yüzün ateşle yanar ve çirkinleşir.
Allah'ü Te'ala'dan kork ve Ona ne cevap vereceğini düşün. Cevaplarını şimdiden hazırla! Çünkü Kıyamet günü, Allah, sana Müslümanların hepsinden tek tek hesap soracaktır. Hepsi için adalet isteyecektir.
Eğer bir gece bir ihtiyar kadın, evinde bir şey yemeden yatarsa, yarın senin eteğine yapışır ve sana hasım düşman olur.
