Hz. Peygamber'in Liderlik Vasfı...
Hz. Muhammed (sav) Hicret'ten sonra Medinede kurulan İslam Devleti'nin ilk devlet başkanıydı.
Yüksek idarecilik kabiliyetine sahip olan Rasulullah, her sözüne kayıtsız şartsız bağlanmaya hazır olan ashabını bir hükümdarlık anlayışıyla yönetmemiş, istişare yolundan ayrılmamıştı.
O; hakkında Allah'ın bir emri bulunmayan her hususta mutlaka ashabıyla istişare yoluyla görüşürdü.
Cahiliye Devri'nin katı örf ve adetlerine mutlak itaate zorlayan sistemin karşısında Hz. Peygamber'in bu idare modeli, o dönem için radikal ve insanların İslam'a yaklaşmasını sağlayan bir yenilikti.
Peygamber Efendimiz'in devlet yönetiminin temel esası olarak istişareyi kabul ediyordu.
O; hakkında Allah'ın bir emri bulunmayan her hususta mutlaka ashabıyla görüşür, durumu onlarla müzakere ederdi.
Emanet Ehline Verilmelidir:
Efendimiz herhangi bir işe görevli tayin edeceğinde, uzmanlık ve yeterliliği diğer tüm kriterlerden önde tutardı. Layık olan kişileri; yaşlarına, ailelerinin soyuna bakmaksızın göreve getirirdi.
Emaneti ehline teslim etmek ve insanlar arasında adaletle hükmetmek'le (Nisa; 58) emrolunan Peygamber'in, bunun aksine bir tasarrufta bulunması elbette düşünülemezdi.
Peygamberimiz, Mekke'nin fethedilmesinden sonra Müslümanlar için son derece önemli olan Kabe'nin anahtarını; sahabeden birine değil, o sırada henüz Müslüman olmayan Osman bin Talha'ya teslim etmişti.
Çünkü o vazifeyi en iyi şekilde yerine getirebilecek kişi, Osman bin Talha olduğu için ona vardi.
Efendimiz herhangi bir işe görevli tayin edeceğinde, uzmanlık ve yeterliliği diğer tüm kriterlerden önde tutardı.
Layık olan kişileri; yaşlarına, ailelerinin soyuna bakmaksızın göreve getirirdi.
''Emaneti ehline teslim etmek'' ve ''insanlar arasında adaletle hükmetmek'le emrolunan Peygamber'in, bunun aksine bir tasarrufta bulunması elbette düşünülemezdi.''
Kızım Fatıma Dahi Olsa Elini Keserim:
Hırsızlık yaparak getirilen, kızım Fatıma dahi olsa elini keserdim!
Hz. Peygamber (sav) bir devle başkanı olarak toplumda Müslümanlar olsun gayrimüslim olsun, insanlar arasında çıkan anlaşmazlıkları da çözerdi. Muhakeme sırasında hem davacıyı hem davalıyı dinler; şahitlerin bilgisine başvurur, delilleri değerlendirip meseleyi sürüncemede bırakmadan en kısa zamanda çözüme bağlardı.
Peygamberimiz; adalet önünde soy, mevki, makam, mal mülk gibi dünyalıkları görmezden gelir, hakkın yerini bulması için doğrulukla hükmederdi.
Hırsızlık yapmış Fatıma adlı bir kadın getirildiğinde ona, el kesme cezası vermiştir.
Aracılık yaparak cezayı hafifletmek isteyenlere ise, öfkeyle; "hırsızlık yapan, kızım Fatıma dahi olsa elini keserdim" buyurmuştur.
(Buhari ve Müslim).
***
Günümüzde Demokrasi adı altında Avrupalıların sunduğu kanunlar, yetersiz kalmıştır.
Bugün ülkeler arasında en az suç işlenen ülke Suudi Arabistandır.
Kişiler S. Arabistanda bir suçu işlerken kendisine nasıl bir ceza uygulanılacğını peşin olarak biliyor.
Örneğin, haksız yere bir insanı öldürmek, uyuşturucu kullanmak veya satmak, zina, hırsızlık, rüşvet devlet terörü vs. bunların cezaları anında uygulanır.
Bu ülkede 40 senedir müslüman Türkün kanı akıtılıyor, akıtılmayada devam ediliyor.
Bu Vampirler de Mecliste, kamuda içimizde...
Artık saklanmıyorlar, alenen meydan okuyorlar,
İstanbulun göbeğinde maskeli olarak, kaleşnikopla dolaşıyor. Korkuları yok.
Niçin mi; Türk düşmanı Avrupalılar bunları yetiştirdi besledi ve devam diyor...
İstanbul'a okadar yabancı doldu ki, kim nerede ne iş çeviriyor belli değil.
Apartman kömürlükleri dahi insan doldu.
Yazık oluyor insanımıza. Yazık oluyor ülkemize. İnsanlarımız bunu haketmedi.
Umarım devletimiz, yetkililerimiz, siyasetçilerimiz, buna bir çare bulacaktır..diye de düşünüyorum..
